29 Eylül 2009 Salı

Bugün
Bu gece
Bu saat
Zamanı durdurdum
Her zamanki sen dolu düşünceleri
beynimde ve kalbimde yaşarken
aniden zamanı durdurasım geldi
Biliyorum ki inanmazsın şimdi bana
Ama billahi öyle
Durdurdum zamanı
O an nasıl geçiyorsan hafızamdan
öylece kaldın
Geceyle gündüz karıştı
Rüzgâr sustu
Yağmur dindi
Yıldızlar birleşti
Ay denize indi
Tüm nefesler sustu
Gözyaşı pınarda kaldı
Kahkaha dudağa takıldı
Sözler bitti
ve
Yalnızca gönül sesi işitildi
Nasıl geçiyorsan aklımdan
Nasıl yer ettiysen kalbimde
Dünya durdu
Sevdama reverans etti…
Keşke uyumuyor olsan
Olsan da
Sen de ortak olsan sevdama
Bir daha olur mu bilmem
Bilemem…
Ben
Bir tek senin için
Bugün
Bu gece
Bu saat
Zamanı durdurdum…

ah, zamansız zamanlar… ah…

e.
2009 sonbahar

28 Eylül 2009 Pazartesi

En iyisi gitme sen.
Ben giderim senin yerine,
Nereye istersen.
Yeter ki sen gitme…

Şöyle konuşmuştuk daha ilk baştan, hatırlarsan;
Senin başın ağrıdığında ben alacaktım ağrıların tümünü,
Sen düştüğünde dizlerin zedelenmeyecekti, benim kanayacaktı dizlerim,
Hiç ağlamayacaktın, ben ağlayacaktım tüm hüzünlere,
Güldüğünde ben hiçbir şey yapmayacak sadece seni seyredecek ve mutlu olacaktım,
Sen hiç ama hiç hastalanmayacak, hiçbir kötülük sana yaklaşamayacaktı,
Ben onları çoktan üzerime almış olacaktım çünkü.

Gün gelecek bu hayattan gitme vakti gelecek.
Her gece sen koynumdayken ettiğim dua aklıma gelecek ve daha fazla yalvaracağım tanrıya;
“Ne olur ilk önce beni al yanına. Ona ben hayattayken dokunma ne olur”
Beni dinleyecek eminim.
Ölüm de benimdir,
Sana hiç gelmeyecek ben hayattayken, sakın korkma.
Ne demiştim?
“En iyisi gitme sen
Ben giderim senin yerine...”

gitmek... ne kadar onurluca…

e.
2009 sonbahar

27 Eylül 2009 Pazar

Geç olmadı ya
Geldim.
Çok mu özledin beni?...
Sevdalarıma sevda kattım da geldim.
Hüzünlerime yeni hüzünler ekledim.
Ruhumun kafesini açtım.
Gözlerimi kapatıp tüm dünyamı değiştirdim baştan aşağı.
Kalbimde ne kadar özlem varsa hepsini rafa kaldırdım.
Ömrümden ömürleri sildim attım.
Geceleri yıldızlarla aya bağlandım.
Özgürlüğe, başıboşluğa vuruldum.
Denizlere âşık oldum;
İnadına berduş, inadına hırçınlığına sığındım.
Yosunların adeta kafa tutarcasına kayalara sarılmasını gördüm
ve
Azmi kazıdım benliğime.
Güneş sıyrıldı bulutların arasından
ve
Aşkı sildim yüreğimden...
Bakma nefes nefese olduğuma, geçer şimdi.
Hadi, al şimdi beni kollarına,
Sar, sımsıkı.
Geldim Yalnızlığım.
Geldim.
Geç olmadı ya...

yalnızlığıma...

e.
2009 sonbahar

26 Eylül 2009 Cumartesi

Bugün bir kadının yanındaydım.
Sıcak, sımsıcaktı.
Ne tuhaf;
Seni hatırlatmamıştı bana.
Başka bakıyor, başka konuşuyor hatta başka gülüyordu.
Kokusu da kendine özeldi. Yakışmıştı.
Bana ilk baktığında içime dokunmuştu sanki.
İçim titredi.
Ege’nin maviden turkuaza dönmüş sularını andıran yeşil gözleri sığınacak bir liman arar gibiydi.
Kendimi o turkuvaza bırakmaya karar verdim ya da bırakmam gerektiğine inanmak istedim.
Onun kalbini duymaya çalıştım.
“Tik tak” değildi seninki gibi, güm güm atıyordu.
Başka bir heyecanla…
Çok özlemiş seven birini; ona sarılmayı, dokunulmayı, canım denmeyi.
Genişçe alnındaki hafif pembeleşme, kulaklarına oradan da dudaklarına doğru yerleşmeye başlamıştı.
Kolları vücudunun iki yanına sarkmış, gelecek sıcak kollar ile sarılmayı bekliyordu.
Daha fazla dayanamadı. Yanıma sokuldu.
Hâlâ ürkekliğini üzerinden atamamıştı, yine de son bir çırpınışla boynuma sarıldı.
Karşılık vermemek için direnmeli miydim? Bilemiyorum.
Hareketsizdim.
İşte o anda,
Dudağıma sıcak bir öpücük geliyor.
İrkiliyorum.
O kadın hemen geri çekiliyor, büyük bir hata yapmışçasına ve bin pişmanlıkla.
Öylesine narin ki, öylesine aç ki sevgiye, öylesine ürkek ki.
Yine de toparlanıyor mahcubiyetle.
İnce ensesinden kavrıyor ve kendime doğru çekiyorum.
Öpüyorum.
Sımsıcacık kalbini yüreğimde hissediyorum.
Sokuluyor göğsüme, kıvrılıyor, kollarını boynuma doluyor, kısık kısık nefes alıp veriyor.
Turkuaz gözlerinden akan yaşlar, geçmişinde koptuğu limanı hatırlayınca kristalleşmeye başlıyor.
Daha sonra vazgeçiyor eski limandan ve yeni limana yanaşmanın verdiği güveni yanına alarak, kocaman bir huzurla kapanıyor o güzel gözler.
Öylece kalakalıyor kucağımda.
Tekrar bir düşünce alıyor tüm ruhumu. Hem de kısacık bir düşünce.
Sen ne zaman böyle bir huzur buldun ki?
Sen ne zaman böyle kadınım oldun ki?
Ne zaman?

senden nefret etmek istiyorum...

e.
2009 sonbahar

25 Eylül 2009 Cuma

Gizli bir ayrılıktı bizim aşkımız…
Tüm karmaşıklığa inat
Sade ve tek
Gönülde kopan fırtınalara inat
Sakin ve ürkek
Yaşanası muhtemel mutlu günlere rağmen
Umutsuz ve hüzünlü
Gizli de olsa
Ulaşılmaz da olsa
Tanrıya inat ben seni çok sevmiştim
Hem de çok…

affet beni Tanrım...

e.
2009 sonbahar

24 Eylül 2009 Perşembe

Gelme sakın...
Korkuyorum.
Gelip de sokulma ruhuma, kokunu salma burnuma.
Biliyorum ki alışacağım sana.
Yok, yok...
Tutulacağım yeniden aşkına.
Sonra bir bakmışım ki gitmelerdesin yine.
Belki sebepli, belki sebepsiz, ama gitmelerdesin.
Kalacağım bir başıma, tıpkı diğer dünler gibi.
Dünüm yok zaten.
Yine de gitmenle olmayan dünümü geri getireceksin,
ölmüşle olmuşa çare yok diyenleri utandırırcasına.
İçimdeki tarifsiz aşkımı uykusundan uyandıracaksın hoyratça.
Sen istedin ya gelmeyi, uyandırman kolay tabi.
Bana sormayacaksın bile, çünkü biliyorsun uyanmaya nasıl da can attığımı.
Ama...Yapma...
Korkuyorum.
Gelme sakın...
İncir ağacı alıştı sensizliğe.
Merdivenlerin kırkıncı basamağı.
Karşı camdan bakan Şükran abla.
Sana, koşarak geldiğim ve son durak olan o köşe.
Denizin köpürdüğü ve dalgalarını vurduğu taşlar da.
Zira taşa her vuruşunda hep aynı şey;
Sensizlik...
Geceler boyu yürüdüğümüz o Arnavut kaldırımları ise aynı;
biri üste biri altta, yine takılıyor ayaklarım her adımımda.
Her takılışında sen varsın yanımda.
Hatırlar mısın, ilk adımımda hep sendelerdim.
Hatta bir keresinde nasıl da yakalamıştın kolumdan, düşmemiştim.
Sarhoş olduğum gecelerde beni omuzlamana ne demeli.
Gıkın çıkmazdı, taşırdın.
Bilirdin sana olan aşkımı, yanımdayken bile nasıl da kıyamadığımı,
değil benden çok ama çok uzakken.
Ama...Yapma...
Korkuyorum.
Gelme sakın...
O gözlerin yine bakacak, yine yakacak her yanımı.
Unutacağım sensiz geçen o siyah günleri, sanki hiç yaşanmamış gibi.
Bununla yetinmeyecek, bir de saracaksın kollarınla beni.
Sıcaklığın alacak beni ele.
Yine yetinmeyeceksin, yakalandı ya beni.
Elini elime kilitleyecek ve sımsıkı tutacaksın, parmakların parmaklarıma dolanacak.
Elimden koluma doğru uzanan uyuşma, vücudumun tüm ilikleriyle dansa başlayacak.
Yüreğime geldiğinde ise tüm teslimiyetim sana olacak.
Biliyorsun bunları.
Ama...Yapma...
Korkuyorum.
Gelme sakın...
Hayallere ara vermiştim sensizken.
Nasıl hayal kurabilirdim ki?
Her zerresinde sen varken.
Yazılara beyaz mendil sallamıştım.
Nasıl sallamazdım ki?
Her noktadan sonra baş harf senken.
Virgüllere sığınmış aşkın bana bakarken.
Cümleleri kuramayıp, onlar beni kurarken…
Alıştım nasıl olsa bu hayata.
Sen hiç olmamışsın gibi davranmaya.
Güzelliğini düşünmüyorum.
Beni çok ama çok sevdiğini ise hiç aklıma getirmiyorum bile.
Çok iyi biliyorsun ki tüm bunları düşünürsem koşarım yanına.
Korkuyorum.
Gelme sakın...
Olur ya, yine gitmek istersin.
Bu sefer beni hiç ama hiç düşünmeyip;
“Sıkıldım, yorgunum, yılgınım”
Hatta;
“Sevmek istemiyorum artık seni” dersin belki de.
Belki;
“Yeni bir hayat beni bekliyor, sen eskidin” dersin
Ne bileyim;
Şu, bu, dersin.

Yapma,
Korkuyorum,
Gelme sakın…

sakın… sakın…

e.
2009 sonbahar

19 Eylül 2009 Cumartesi

Bir şarkı tutturmuşum
Hayata karşı
Ama hep aynı terane
Ben söylüyorum re’den
O çalıyor fa’dan
Ben peşrev istiyorum
O taksimden açıyor kapıyı
Tutturamıyoruz
Üst üste gelip de şakıyamıyoruz
Güzel ikili olamıyoruz bir türlü...
Belki o haklı
Hani, fa’dan girizgâh yapsam
Biraz sabırlı olup da taksimini beklesem
Nasıl olsa arkası peşrev
E, o zaman nerede kaldı benim şarkı
Güfteyi yazan ben
Besteyi yapan o
Hangimiz haklıyız
Hangimiz şaşkın
Peki,
Hangimiz üstadız.
...
Bir şarkı tutturmuşum
Hayata karşı
İnadına aynı terane
En güzeli bu
Sesin götürdüğü yere kadar...

sen şarkını söyle...

e.
2009 sonbahar

18 Eylül 2009 Cuma

Rüzgâr derin esiyor.
Tozu dumanı katıyor önüne, bakmıyor ardına.
Naçar, karışıyorum toz dumana ben de.
Ne şarkılar, ne de anılar avutuyor,
Rüzgâr hepsini toplamış eteklerine,
Savurdukça savuruyor.
Sesi sanki bir zalimin kahkahası;
Öylesine müstehzi,
Öylesine ürkütücü,
Kulaklarımda patlıyor.
Hatta bedenimi itiyor “düş önüme” der gibi.
Çaresiz ve takatsizim.
Savruluyor içim,
Gönlüm kırık.
Rüzgâr çok derin esiyor çok...
Gece bile bezdi karasından,
Sükût olmaktan.
Sabah ezanına haykırıyor,
Tan vakti için.
Sabaha yalvarıyor;
Güneşe ağlıyor, gelmesi için bir an evvel.
Gece kendinden vazgeçti bu gece.
Rüzgâr ise tanımıyor kimseyi,
Katıyor önüne her şeyi,
Acımaksızın.
Gece çaresiz,
Ben çaresiz,
Gel de suçla şimdi rüzgârı...

sığlardayım... rüzgâra ne ki...

e.
2009 sonbahar

17 Eylül 2009 Perşembe

Aşk nasıl yazılır?
Neresinden bakarsan bak üç harf ve tek hece
Dünyayı dar eden de, dünyalara dünya katan da bu hece
Yüreği sızım sızım sızlatan da, ılık rüzgârlar hissettiren de sadece bu üç harf
Her şeyin sahibi sanki
Tüm sokaklar onun
Tüm duraklar
Tüm pastaneler
Tüm parklar
Doğanın tüm ağaçları
Hatta bütün duvarlar da onun...
Velhasıl
Kim çekerse çeksin
Kim gülüp, kim ağlarsa ağlasın
Aşk insana yazılır
İnsan aşka değil
Aşk sevene yazılır
Terk edene değil…

bana aşkın resmini çizebilir misin...?

e.
2009 sonbahar

16 Eylül 2009 Çarşamba

İki kalp arasında asi nehir…
İki kalp çarpıntısının yeryüzündeki resmidir asi nehir.
Bir yakada kalp delice sevdalı,
Öte yakada inadına havalı.
Bir yakada hüznün bini bir para,
Öte yakada neşenin utanmaz dansı.
İki kalp arasında kayalıklar…
İki kalbin kararlığıdır dibindeki irili ufaklı kayalıklar.
Bir kayada alnı ak bir aşk,
Diğer kayada yüzü kuma gömülmüş aşk.
Bir kayada serseri, uslanmaz bir gönül,
Diğer kayada sinmiş, kırılmış bir gönül.
İki kalp arasında köpükler…
İki kalbin ömürce temiz kalmasının aynasıdır, köpükler.
Bir yakada ihanete boyun eğen yürek,
Öbür yakada ihanetin önsözünü yazan yürek.
Bir yakada gülümsemeyi kaybetmemiş ruh,
Öbür yakada gözyaşı çetesi kurmuş ruh.
İki kalp arasında asi nehir…
Bir yakada sevgili,
Diğer yakada zalim.
Bir yakada tavşan dağa küsmüş,
Diğer yakada dağın haberi olmamış.
Dağ heybetinden kaybetmemiş,
Mağrur duruşuyla selamlamış asi nehri.
Tavşan ise kaçmış kendinden sürekli,
Tövbe etmiş sevmeye, sevilmeye.
Sadece her gün su içmeye devam etmiş bir kenarından nehrin,
Doymamacasına...

kalp kalbe karşıdır... peki ya gönül gönüle...?

e.
2009 sonbahar

15 Eylül 2009 Salı

Bahçemdeki mor salkım küskün,
Çilek topraktan çıkmamak için direniyor.
Gül, gonca olma heyecanını yaşayamadı,
Açmadı bu mevsim.

Elimde maşrapa, penceremdeki saksıları suladım.
Begonvil de boynunu bükmüş,
Menekşe yapraklara boğulmuş, çiçeği yok.
Itır, kokusunu saklıyor aylardır.
Tek ümidim fesleğen ise dokunmamı istemiyor sanki
Dermansız.
Maşrapadaki su bile hüzünlü, dökülmek istemiyor toprağa...
Koltuğuma bırakıyorum kendimi bitkince.
Bir yandan aklım çiçeklere takılıyor, diğer yandan sana.
Biraz dalgın, biraz üzgün seni düşlüyorum.
Masanın üzerindeki paket hâlâ yerinde durur.
Son doğum gününde vereceğim armağanın.
Küçücük bir şeydi, sana lâyık olmayan cinsten.
Mesele sevgiyi katmaktı içine, büyük küçük ne önemi olabilirdi ki...
Her ne kadar ambalaj kâğıdı solsa da hâlâ orada durur,
Masanın üzerinde...
Ben o gün bayramlıklarımı giyinmiş, tüm çiçekler de açmış seni bekliyorduk.
Hatta açmakla kalmamışlar kokularını da tüm cömertlikleriyle salıyorlardı etrafa.
Güneş de tam yerindeydi,
Meltem ise rüzgâra fırsat vermeden efil efil esiyordu.
Ama ne var ki
Bir sen eksiktin...
Ve o eksiklik yapıştı kaldı bütün günlere.
Her geçen gün sensizlikle geçti gitti.
Hiçbir güne sığmadın, sığamadın.
Ne geceye, ne sabaha,
Ne yaza, ne kışa,
Ne yağmura, ne kara,
Senelere sığmadın.
Gelmedin...
Hadi benden geçtim.
Çiçeklere de mi acımadın?
Açmayan gül,
Küskün mor salkım,
Kokusuz ıtır,
Dermansız fesleğen,
Hele hele toprağa adeta yapışan ve çıkmak istemeyen çilek.
Hiç mi titretmedi yüreğini?
Sen onları çok severdin oysaki...

Desene
Ben senden vazgeçmişim,
Çiçekler küsmüş ne gam...

çiçekler de canlıdır...

e.
2009 sonbahar

14 Eylül 2009 Pazartesi

Aşkımı kullanılmaz hale getirmek için oturdum masaya.
Öyle yerle bir edeceğim ki sen dahi tanıyamayacaksın.
Rüzgarlar kıskanacak, ateşler yanmayacak bir daha.
Öylesine hızlı, öylesine yakıcı olacak bu yıkım.
Mesela;
Seni yazmayacağım artık.
Kalemi elime her alışımda, sen gelmeyeceksin aklıma.
Yazacağım kağıtlar beyaz olmayacak.
Çünkü saflığın geliyor aklıma.
Başka bir renk olacak.
Sarı,turuncu,krem, fark etmez.
Ama beyaz asla.
Seni düşünmeyeceğim artık.
Ne yatarken dualarımda olacaksın, ne uykularımda rüyam.
Ne de kalktığımda tutkum.
Yüzümü yıkayıp aynaya baktığımda bir yanım sen olmayacaksın.
Karanlıkta kalacak öte yanım.
Geceden bir kenara fırlattığım gömleğim sen kokmayacak artık.
Yürürken attığım her adım artık bana ait olacak.
Biri senindi ya,
Artık yok. Sadece benim.
Kafamı nereye çevirirsem çevireyim kimselere benzetmeyeceğim seni.
Ne senin gibi cana yakın, ne de güzel olacaklar.
Hele hele yanlarından geçerken sen kokmayacaklar hiç.
Gülümseyen bir kadın gördüğümde gelmeyeceksin aklıma.
Güldüğünde inci dişlerinin nasıl parıldadığını da unutacağım.
Gözlerinin karası hiç ama hiç aklımda olmayacak.
Çünkü onlardı beni sana çeken.
Hayali bile yeterdi esir etmeye. İyisi mi lafını dahi etmemeli.
Nerede uzun saçlı bir kadın görsem kaçacağım yanından hemen.
Çünkü saçlarını senin gibi savurmasından ve kokusunun beni hapsetmesinden korkarım.
Biriyle kucaklaşmak da yok artık.
Sen olacaksın çünkü kollarımda.
Başkasını düşünemem.
Şarkıların her notasında, sözlerinde sen vardın ya,
Artık olmayacaksın.
Bestesiz ve notasız olacak tüm şarkılar.
Bütün şarkıcılar susacak.
İçtiğim içkilerin çetelesini tutmayacağım artık.
O zamanlar sen vardın çünkü
İçtiğim her kadehin sahibiydin.
Şimdi sadece ben varım.
Sabah ezanlarını da dinlemek istemiyorum artık.
Dualarımda sen yoksun ki.
Nesini dinleyeyim.
Tanrıya boş yere yalvarmak olur mu?
Nasıl olsa gelmiyorsun.
Gelmeyeceksin…

başla duvar delinmez…

e.
2009 sonbahar

13 Eylül 2009 Pazar

Körkütük yaşıyorum hayatı
bir sağa bir sola yalpalayarak
Başım dönüyor
midem bulanıyor
Hatta çıkartıyorum tüm yuttuklarımı
Ne de güç hazmetmek geçmişi
Yaşanmışlıkları
Sonrasında nane limon kaynatıyorum
küçük bir cezvede
Limonu bol, nanesi karar
Sıcak sıcak içiyorum
Neden diye de soruyorum kendime bir yandan
Akşam yaklaşıyor çünkü
Körkütük olmaya ne kaldı şurada
Dünü bugüne bağlayan gecede
bir sağa bir sola savrulmuştum
Bakalım bu günü yarına bağlayan gecede
ne tarafa savrulacağım
Hatta nane limon kurtaracak mı bu kez
işte ondan hiç emin değilim
Daha bitmedi
Baş dönmeleri,
Mide bulantıları
İç buruntuları
Daha bitmedi geçmişle olan hesaplar
Hatasıyla sevabıyla…

e.
2009 sonbahar

12 Eylül 2009 Cumartesi

Sen uzaktayken korkuyorum
sensizlikten
yalnızlıktan
kendimden korkuyorum
Sanki gittiğin yerden bir daha gelmeyeceksin gibi
Gelmeyip beni sensizlikle boğacakmışsın gibi
Yalnızlıkla perişan edip
kendimle baş başa bırakacakmışsın gibi
Çaresiz ve bir o kadar ümitsiz
Bencillik belki bu korku
Öyle görünüyor belki karşıdan
Ama öyle değil
Göründüğü gibi hiç değil
Tüm korkularım gönlümedir esasen
Gün gelir de yanımdayken kaybolursan
Kalbin başka sevgilere kanarsa
ve
Sen bu sevgilere dalıp gidersen
İşte o zaman
ben kendimden korkarım
Çünkü sen yoksan eğer…

ben de yokum…

e.
2009 sonbahar
Seninle dargınlığımızın kaçıncı günü?
Hatırlamak istemediğim günler sürüsü kadar gün…
Acaba sene oldu mu yüzünü görmeyeli?
Olmasını istemediğim sene kadar sene…
Bunca zaman sevgin hâlâ sıcak mı yüreğimde?
Dokunmak istesen de, dokunamayacağın kadar sıcak…
Sensizlik bir hiç mi?
Tahminlerin ötesinde bir hiçlik…
Yanına gelmek, sarılmak, koklamak mümkün mü peki?
Sarılmanın, koklamanın ötesinde uçurumlar kadar imkânsız…
Bu aşkta da tüm aşklar gibi özlem ve ayrılık iç içe mi?
Tüm özlem ve ayrılıklardan daha da iç içe…
Peki, sensizlik bitecek mi?
Tüm sensizlikler koynunda…
???

ayrılıklar biter mi hiç…

e.
2009 sonbahar

11 Eylül 2009 Cuma

Her ne kadar kederden başka verdiği bir şey yoksa da gönüle,
yine de başı dik olmalı vedaların
Nasıl bir an bile düşünmeden “seni seviyorum” çıkıyorsa dilden
“Artık sevmiyorum” da çıkabilmeli bir çırpıda
Karşındakine vereceğin acının büyüklüğüne aldırmadan
gidebilmeli insan
Bir anda olmalı vedalar
Lafı dolandırmadan
Yalansız
Hilesiz
Yüreklice
Pat diye...

e
2009 yaz

10 Eylül 2009 Perşembe

İçimde kemanlar sustu,
Şarkılar bitti…
Her gün bir haber temennisi,
Bir sevda esintisi ummaktan,
Uzun yolların kısalmasını beklemekten,
Yılgınım.
Senede bir yanında olmayı özledim ben
Kâh koynunda,
Kâh karşında.
İster koynunda deli gibi bir sevişmek,
İster karşında soluksuz kalmak,
Yalnız ve yalnız gözlerinle olmak…
Yokluğuna mahkûm kalbime sen gereksin.
Duyuyor musun?
Susmuş kemanlara,
Bitmiş şarkılara,
Bitip tükenmez kaçışlarına,
Olur olmaz estirdiğin rüzgârına karşın,
Sen gereksin bana…
Bahar bitti,
Yaz gitti,
Ömür ise
Bir tek “sen” diye inledi yitip giderken.
Her gün,
Her an…
Ne var ki
Senede bir gün bile gelmedin;
Susturdun kemanları,
Bıkıp uslanmayan umudu,
Koyuya çalan özlemi,
Sen
İçimdeki mavi şarkıları bitirdin…

e.
2009 sonbahar

9 Eylül 2009 Çarşamba

Bu geceyi kendime ayırdım.
En kara, en sakin ve en hüzünlü kısmından.
Hatta en umutlu ve coşkulu kısmını da ayırdım.
Kendimi özel hissetmek istedim bu gece.
Tereyağlı pilav olmak istedim meselâ.
Dalında bir elma,
Topraktan fışkıran başak,
Denizin iyodu olmak istedim.
Var olan üç-beş umudu koynumda saklamak istedim bu gece...
Şu umut dedikleri öyle ince bir şey ki.
Ne rüzgâr istiyor uçup gitmesi için, ne de bir nefes.
Bir bakmışsın ki yerinde yok.
Bu yüzden gönlümden kaleme akan cümlelerle beraber umudum da yanı başımda bu gece.
Sıkı sıkı sarıldım ona.
Bir yanda gâvur şarkıları çalıyor,
Diğer yanda pencerem aralık, rüzgâr acımasızca üflüyor,
Yağmur ise acımasızca ıslatıyor her yanı.
Koridorda yanan tek gözlü lamba, ha söndü ha sönecek.
Her şeye rağmen bu gece benim;
En kara,
En sakin,
En hüzünlü,
En umutlu
ve
En coşkulu kısmından
Bu geceyi kendime ayırdım,
Sebepsizce…

öff!.. kış gibi yaz…

e.
2009 yaz

8 Eylül 2009 Salı

Hüznüm düşmüş gölgeye...
Kendini bilmez hallerde, mahzun.
Yâr düşmüş aklıma, hiç haber vermeden.
Kalbim sızlıyor için için.
Bekle dedim, beklemedi.
Dönmedi bir türlü, dönemedi.
Ben de sevdamı saldım lodosa,
Avare avare dolaşsın diye.
Yoldan geçenlere çarptı durdu.
Ne bir yüreğe rast geldi, ne de başka bir yürek ona.
Herkes seyretti bu çaresizliği,
Acıdı birçoğu, kimisi de gülüp geçti.
Sonra da gözden kayboldu sevdam,
Gölgeler arasında;
“Gel” diyen bakışlarını özleye özleye,
Ruhumu saran ruhunu bekleye bekleye,
Hüznüm düşmüş gölgene...

e.
2009 yaz

7 Eylül 2009 Pazartesi

Kara gözlerine tutuldum desem
Bilmem...
İnci dişlerine
İncecik dudaklarına
O karamuk gözlerine eşlik eden upuzun kirpiklerine bayıldım desem
Bilmem
Bilemem...
Ege nin kokusu gibi çekiyorum kokunu içime
Belki de o kokun beni çeken
Ege var ya işin içinde…
Seni orada düşlerim hep
Ege’de
Ege kızı olarak
Mavisi gibi deli
Berraklığı kadar saf
Balığı gibi başına buyruk
Bayağı da yakışıyorsunuz hani
Kanında mı var, zalim kadın
Narin vücudun nasıl da benziyor Ege balıklarına
Orfoz değil
Barbun değil
Olsa olsa
Lüfersin
Evet evet, lüfersin sen
Ege’nin lüferi bir başkadır
Gelin gibidir
Zariftir, alımlıdır
Şiir gibi süzülür suyun içinde…
Sonra, kendimi alamadığım o kara bakışların
Ege’ nin suyu gibi derin ve soğuk
Soğuk derken
Kararlı
Derin derken
Anlattığı aşk
Sonrasında
Kopuşu olmayan sevda…

Gözlerimi kapattım
Kollarımı iki yana açtım
Ege’de seni düşledim
İncecik belini kollarımla sardığımı
Seni içime çektiğimi
Sorgusuz sualsiz
Kaçtın desem
Yok, değil...
Hemen geldin desem
Yok, değil...
Usulca yaklaşıp öpüyorsun dudaklarımdan
Hayal bu ya
Gözlerim açılıyor aniden
Şaşırıyorum
Kendime gelemeden bir kırlangıç gibi süzülüp gidiyorsun…

Ben seni buldum sende
Hatta bir ada’yı
Korktuğumda, daraldığımda, kaçtığım adayı
Benim ada’mı…

e.
2009 yaz

6 Eylül 2009 Pazar

Nesin sen?
Kanser mi?
İnce hastalık mı?
Yoksa her ikisinin de aynı yollarda kesiştiği Ecelim mi?
Gerek yoktu hayatımı böyle zindan etmene
Hepten ecel olsaydın ya
İşte o zaman anlardım belki “ne” olduğunu...

e.
2009 yaz

5 Eylül 2009 Cumartesi

Kolay değil sensizlik, inan…
Yaşanmışlığı ve yaşanası bir dolu aşk zamanları vardı oysa…
Ama bunlar hep sen varken olan umutlardı…
Sen olmadan önceki hayaller…
Afyonu patlamamış aşk gibi…

Onca aşkı nasıl da yaşamışım sen yokken.
Sensizlik yoktu ya o zamanlar, ondan.
Peki, sen varken...
?
Siyah beyaz renklere bürünmüş ümitler maviyle başlayıp gökkuşağıyla devam ediyordu.
Şarkılar hüzünle başlayıp kavuşmuş aşk notalarına bırakıyordu yerini.
Parktaki çocuk ağlamayı bırakıp, kum havuzunda kaleler yapmaya başlıyordu yüzündeki gülücüklerle.
Çatısı akan, çilingir sofralı çekme katın çatı akıntısı başka yöne kayıyordu birdenbire.
Maviyi unutmaya yüz tutmuş Marmara’nın denizi, maviye yakın bir rengi yakalıyordu, Çanakkale’nin kuzey Ege’ye akan akıntısı bol, serin-deli sularının eteklerinde.
Karanlık olan deniz, gemilerin tenviratlarına teslim oluyordu her gece sıfır bir suları.
Haftanın iki günü, penceremin önünden geçen kıskançlık krizine girmiş genç çiftin yüzünde gülücükler açıyordu haftanın diğer günleri.
Ayın başı ve ortasında boş olan cüzdanlarda birkaç kuruş da bulunuyordu.
Poyrazın hükümdarlığını kabul ettirdiği Ada bile melteme indiriyordu yelkenleri.
Aşka inanmayıp gülenlerin yüzünde derin bir “acabalar” hâsıl oluyordu.
Parçalanmış hayatlar toparlanmaya başlıyordu, hatta pürüzsüz bir hal alıyordu.
Şeytan ayrıntılara sığınmaya bırakıp, meleklere sevgi gösterisinde bulunmak üzere yol kenarında ellerinde çiçekler beklemeye başlıyordu.
Tüm sığlıklar derinlik oluveriyordu.
Tüm geçmişler de gelecek.
Balıkların pullarındaki matlık, güneşin başrolüyle pırıltılara yenik düşüyordu.
Vapurdaki hüzünlü kadının, hafif çizgiler oluşmaya başlamış yüzüne umutlu tebessümler takılıyordu.
Çorak bahçeler yemyeşil oluyordu, hatta çiçekler açmış da renkleriyle adeta meydan okuyorlardı hayata.

Bak, ne güzellikler vardı sen buralardayken.
Sensizlik yoktu ya o zamanlar, ondan.
Kolay değil sensizlik, inan.
Hiç değil…

hiçsizlik buymuş meğer…

e.
2009 yaz

4 Eylül 2009 Cuma

Günahısın kaderimin…
Ne tövbe, ne de günah çıkartma.
Hiçbir dinin temizleyemeyeceği bir günahsın.
Gözlerinin karasında yıllanan kalbimin,
Gönül yaramın kabuk tutmamış günahısın.
İmkânsız bir aşkı yüreğime dolayan,
Karanlık geceleri zifir eden,
Sabahları erteleyen,
Güneşi söndüren bir günahsın.
Sen zalimsin,
Sen kaderimin günahısın…
Zor bulduğum aşkın,
Hayallerimin,
Tuttuğum kalemin,
Duygularımın günahısın.
Ne olursa olsun
Günahın yakıştığı tek güzelliksin.
Günah çiçeğimsin sen...

günah ve sen... sevaba daha zaman var...

e.
2007 kış
(düzenleme 2009 yaz)

3 Eylül 2009 Perşembe

Hey! Eskici
Neler alıyorsun?
Yukarı bir gel hele
Bak bakalım, hangileri işine yarar
Nasıl da beğendin
Topla eskici
Topla bakalım
Bana sorarsan
İlk önce benim koltuktan başla
Sonra, şu vitrin
Sonra da yatak odası takımı
Hiçbir şey istemiyorum senden
Ne para, ne pul
Hepsini götür
Her eşya bir anı
Tüm eşyalarda onun kokusu var zaten
İyisi mi hepsi gitsin
Nasıl ki hayat beni mağlup edip her şeyimi aldıysa
Nasıl ki dur diyemediysem gidişlere
Sen de al götür toplu iğneye varıncaya değin
Dur demeyeceğim sana…
Eskici,
Ne para, ne pul
Hiçbir şey istemiyorum senden
Acaba
Anılarımı da alır mısın?...

anılar hep siyah beyaz mıdır?...

e.
2009 yaz

2 Eylül 2009 Çarşamba

Denizler aldı seni benden bir sabah
Gittin ya, ben yokum artık…
Mahzun mahzun baktın giderken
“Gel, al beni” der gibi
Kaldım olduğum yerde, kıpırdayamadım
Oysa koşmak isterdim peşinden, gözüm kapalı
Koşamadım
Gittin ya, ben yokum artık...
Poyrazlı gecelerde üşüyüp
Gel sar beni diyeceksin
Gözlerin boşluğa bakacak
Isıtmayacak başka gözler yüreğini, küseceksin
Hep beni anacaksın
Bakışımı
Gülüşümü
Aşkımı…
Belki bir gün koşacaksın kollarıma
Göğsümde uyumak için çırpınacaksın
Sevdama süzülmek isteyecek
Kalbimi lime lime edeceksin
Ama ne fayda…

Ah yâr
Gelme benim gibi sevmeyeceksen
Hani gitmiştin ya
O gün bu gündür ben yokum artık
Sırf bu yüzden
Gelme
Gelme, benim gibi sevmeyeceksen...


keşke sevseydin beni... ben gibi...

e.
2009 yaz

1 Eylül 2009 Salı

Kıyıdaki yosun tutmuş kayalarda
Poyrazın kasıp kavurduğu havalarda
Dökülmüş yapraklarda
Kalemimin ucunda
Yazdığım her satırda
Hecelerin en başında
Hep seni anarım...
Kalbimin her atışında
Geceler katran olduğunda
Saatler hasret vurduğunda
Kapımın her çalınışında
Hüznüm ayyuka çıktığında
Gökyüzü dolunaya kavuştuğunda da
Hep seni anarım...
Bir gün
Acıyı tattığında
Özlemi sardığında
Aşka tutunamayıp
huzurlu bir omuz aradığında
Kimbilir
Belki de
Sen beni anarsın...

e.
2009 yaz