31 Ocak 2010 Pazar

Gözyaşın
Pişmanlığın
ve
Natamam sevginle
gelirsen bir gün kapıma
Sanıyorsun ki seni bekleyen bir zil bulacaksın
Hatta kapının tokmağı bile
seni bekliyor olacak sanıyorsun
Kapının açılacağını
Gülen gözlerle
ve
Sevdalı gönülle karşılanacağını
Gözlerin özlemi haykıracağını
Seni bekleyen kalbin
heyecandan delireceğini de sanıyorsun
Doğrudur
Bir zamanlar öyleydi
Aslında her zaman öyleydi
Ta ki büyüyünceye değin
Yaştan bahsetmiyorum
Baştandır sözünü ettiğim…

Yokluğunda gönül tımar etti kendini
ve
Sevdaya okkalı “dur” deyiverdi
Yaşanan güzelliklere “sen anısın” dedi
Kırgınlıklardan dem vurdu
Cevapsız mektupları
Açılmayan telefonları hatırlattı
Bir omuz isteyen başın boşta kaldığı günleri...
Bu gönül
Sevgiliyi geç
Bir dost arayıp da bulunamayan anları vurdu
yüze bir bir…

Büyüdü gönül
Tımarı tamamladı
Natamam sevginle yolun düşerse kapıma
Bilesin istedim
Ne zil kaldı çalınacak
Ne kapı kaldı açılacak
Ahrete kadar…

kalmadı artık bir şey…

e.
2010 kış

30 Ocak 2010 Cumartesi

Mutluluk ne sıradanlık
Peşinden koşan insanlar da ne alelade…
Mutluluk denen o saflığı
Karmaşıklığa çekmektir tüm gayret aslında
Klişeleşmiş yaşantımıza ortak etmek
Hatta
Yalnızlığımızı bertaraf etme telaşıdır…
Koca evrende şaşıran
ve
Nereye savrulduğumuzu bilmeyen bizler
Faturayı kesecek bir kurban arar dururuz
Kendimiz hariç, herkesi yargılarız…
Korkaklığımızı perdeleme gayreti içinde;
İlkin
Dine sığınırız
Yasakları haram
İyilikleri sevap sayarız…
Millet olmak isteriz ardından
Sınırlar bedenim
Bayrak dünyam deriz…
An gelir
Gelenekler örter gerçek dünyamızın üzerini
Töre mi dersin
Yoksa sözde ahlakçılıkla yoğrulmuş
Sözde Anadolu delikanlılığı mı?
Alır bizi bizden
Kopartır…
Birdenbire
Bir aşk yaratırız hayalimizde
ve
Onu geciktirmeden uygulamaya koyarız
Çekilen acılar
Tadılan anlık hazlar gelir peşi sıra…
Son demde
Aileye sarılırız
Sıcaklığıyla baş döndüren
Yakınlığıyla çok kereler can yakan…

Bunlar hep yalnızlıktan
Korkaklıktan
Sonra da çekinmeden
Mutluluğu her daim yaşamak için
yani
“An” lık olan saflığı “Her an” yaşamak için
Türlü katakulliler çeviririz
Utanmadan…

e.
2010 kış

28 Ocak 2010 Perşembe

Gözlerimde saklamak istedim
Vazgeçtim…
Kalbimi denedim
Olmadı…
Resmini çizeyim dedim
Benzetemedim…
Yazmak;
Dize dize
Paragraflarca
Yazamadım
Kalem bitti…
Ben seni anlatamadım
Sığmadın hiçbir yere
Ne bedenime
Ne ruhuma
Ne kalemime
Sen;
Şiire bile sığmadın…

e.
2010 kış

24 Ocak 2010 Pazar

Hava buz gibi
Kar yağıyor durmaksızın
Yollar kapalı
Ama
Etraf kartpostal
Hastalıklar kaçışta
Toprak beslenme saatinde…

Ben, köfte-patates yaptım
Yanına piyaz
Bastım zeytinyağını
Bir de büyük açtım…
Hadi gel Ağabey
Seversin sen de zeytinyağını
Büyük ise olmazsa olmaz zaten
Maltepe de aldım bir kutu…
Ardından baklava
Bastım şerbeti
Yanında kaymak
Hadi gel abla
Seversin tatlıyı
Tatlı dillisin ya
Yakışır sana baklava…
Yaylı tamburun tozunu aldım
Akorduna dokunmadım
Evlat,
Her şeyiyle tambur sana emanet
İster konuştur, ister ağlat
Bu senin işin…

Pencereyi de açtım ardına kadar
İçeri kar havası girsin
Sonra kapatırım
Maksat havalansın ortalık
Gitsin tüm mikroplar
Dağılsın parazitler
Bizbize kalalım…
Ben mi?..
Tokum ben
Siz buradayken
Yani
Ağabeyim yağda-rakıda
Ablam balda-kaymakta
Eh, evlat da meşkteyken
Bana düşen;
Mutlu bir kalp
ve
Huzurlu bir ruhla
Sadece seyretmektir
Böylesi keyfi
Böylesi özlemi
Esas açlık bu…

uzaklar unutturamaz sevgiyi, şefkati…

e.
2010 kış

21 Ocak 2010 Perşembe

İnsan vücudunun yüzde yetmişi su
Su gibi yaşamak gerek hayatı
Kana kana…
İnsan beynindeki hücreler evrendeki tüm galaksilerden daha çok
Yaşarken düşünmeli de, sorgulamalı da
Samanyolu’na gülümseyerek…
İnsan vücudunun en güçlü kası kalp kası
Düşünüp sorgularken de sevmeli yürekten
Hakkını vermeli kalbin…
Yani
İnsan hayatın mihmandarıysa
Geriye kalan günübirlik nefes almak
Sonu düşünmeden
Hayat böyle istiyor çünkü…

e.
2010 kış

14 Ocak 2010 Perşembe

Unuturum yazdıklarımı
Uzun da olsa, kısa da olsa
Unuturum
İsimleri de yoktur zaten
Başlıksızdır tümü
Sahipsiz…
Eğer yazdıklarımı hatırlarsam
Tane tane
Satır satır
Bir daha nasıl yazabilirdim ki?
Nasıl çıkardı kelimeler?
Nasıl anlatırdı beni?
Anlattıklarım nasıl anlaşılırdı?
Unutmak bazen iyidir
Doğrudur…
Masanın üstünde dağınık duran
neredeyse yere yuvarlanacak
ve
bir daha asla toparlanmayacak
aşklarımı izlerim bir süre
Düşenlere bakmam
Düşmek üzere olanlara ise
gülümserim
Ama onlardan da
nazik bir tebessüm beklerim
Gelmezse
Onları da unuturum
Dağınık olanlar ise...
Adı üstünde zaten
Bırakırım kalsınlar öylece
Direnmeleri takdire şayandır
Bozmam keyiflerini
Yakışır bu gurur onlara…
Dağınıklık da iyidir bazen
Unutmaya direnir
En doğrusudur…

salaş güzeldir… hem de en güzel…

e.
2010 kış

13 Ocak 2010 Çarşamba

Gel, bu gece bizim olsun
Uzanalım ay ışığının huzmesine
Bir yer yapalım ikimize orada
Gönül gönüle
Tehlikelerden uzak
İhanetlerden ise daha ırak…
Olsun ki güneşin cılız ışığı ısıtmasın
üşüsün bedenlerimiz
Olsun ki siyah beyaz olsun günler
görmeyelim, sarıyı, maviyi...
Ne çıkar?
İçimiz sıcak mı?
Yüreklerimiz rengârenk mi?
Mühim olan bu…
Bir düşün;
Yıllardır saramadığım bedenini saracağım orada
Özlediğim saçlarının karasına karışacak yüzüm
Gözlerim hiç susmayacak
seni seyredecek, doyasıya
ve
Haykıracak yıllardır içimde biriken sevdayı
gözlerinin elifine…
Değmez mi sence?..

Sen neler hissedersin o yüreğinde bilemem
Ama sus yine de
Her zaman yaptığın gibi sus
Ben, beni sevdiğini sanayım yine
Sessizce… İçin için…

Bu gece bizimken
Çok uzaklardan ay ışığıyla bize kucak açmışken
Hele ki sen kollarımdayken
Nasıl düşünürüm “beni unut” dediğin o günü
Reva mı?
Bu gecelik, hatırım için
Sus
Konuşma hiç…

e.
2010 kış

8 Ocak 2010 Cuma

“Az iç” diyor dostlar
“Yazık kendine
Ciğerlerine yazık
Üstelik
Sarhoş oluyorsun
Ayarını bilmiyorsun” diyorlar
Oysa bilmiyorlar
Hayatın boşluğunda sallanmanın ne olduğunu
Güneşin inadına hep batıdan doğduğunu
İnadına hiç ısıtmayıp, aydınlatmadığını
Özlemin ızdırabını
Sevdanın imkânsızlığını
Bilmiyorlar…
İçiyorsan bu naneyi
İlk önce kendine
Sonra da
Kırgınlığa, yokluğa ve olmaza
ara vereceksin
Akabinde
Bir aralık kuytuda kıstırdığın
ara verdiğin “o” kendinle kalacaksın
ne kadar içiyor
ve
ne kadar sarhoş olabiliyorsan
Bilmiyorlar...

meyhaneci!.. doldur…

e.
2010 kış

6 Ocak 2010 Çarşamba

Her şey bana bir şey söylememenle başladı...
"Git" demedin o gün
"Kal" ise hiç dile gelmedi
Bir şeyler geveledin ağzında
Sonra da sustun...
Ben, “gidiyorum” desem
Kursağımda tek atımlık ‘sen’ ne olacaktı?
ya da
Sürekli seni özleyen kalp yanım?..
Bu kez de ben sustum
Çünkü "git" diyecektin hemen, orada, anında
Bir kıvılcımdı beklediğin
Gözlerin “hadi” der gibi bakıyordu
“Sen başlat bu vedayı…”
Oysa hazır değildim bu ayrılığa ben
Onca yıl bir sarmaşık gibi içime dolanan
Her mevsim çiçek açan sevdama ne diyebilirdim ki?
Nasıl avutabilirdim?..
Sustum
Daha tenine bile dokunamamışken
Dudaklarımız tutkuyla birleşmemişken
Tüm benliğinle benim olmamışken
Ayrılığa nasıl evet diyebilirdim?..
Sustum
Sen vapura binmek üzereydin
Bir kez daha baktın gözlerime
Son bir defa “hadi” dercesine
Bense ilk kez martılara baktım
Çevirdim gözlerimi gözlerinden
Ve sen o arada gittin, koşar adımlarla
Son düdükle iskele alındı vapurdan
Aramızdaki son bağ da kesildi sanki…
Acaba sen de mi istiyordun susmamı?
Yalandan mıydı “hadi” bakışların?
Aslında
Ayrılık pusuda sinsice gülerken
Veda zillerini takmaya başlarken
Böylesi daha güzel
‘Cevapsız kalmak’
Her şeyi ortada bırakmak
Karmakarışık
Böylesi daha güzel…
Olur da dönersen toplaması daha kolay olur
Zira her şeyin bir yeri var
Kolayca birleşir parçalar…

Her gün içinde ‘senli’ acabaları düşünmekten
Takvim yaprakları tüketmekten
Yoruldum
Hayallerim yaşlandı
Düşlerim yoruldu
Her şey hâlâ ortada
Karmakarışık…

bu hayat hile yapıyor… hep zar tutuyor…

e.
2010 kış

4 Ocak 2010 Pazartesi

Bu gece kar yağdı
Bembeyaz etraf…
Gökyüzünün vahşi karasına
Havadaki delişmen fırtınaya
ve
Kıyasıya temiz kokuya
Şapka çıkartırım her kış
Zira kar;
Beyaz sayfa açar bahara
Canlandırmak için beyaz bir şiir fısıldar toprağa…

Anılarıma yağdı bu sene kar
Ardımda ne varsa üstü örtüldü
Sevgiyle andıklarım
Yüreğimi verdiklerim
Gülüşlerim
Hüzünlerim
Dost-düşman
Hepsi, tekmil-i birden beyazlar altında kaldı
Korku ve cesaretim
Hasret ve vuslatım bile orada
Bu sefer ben üzerindeyim hepsinin
Ben onları değil
Onlar beni hak etmedi
Onlar sevgimin altında kaldılar
Onlar yüreğimin altında ezildiler bu kez
Üşüdüler mi bilmiyorum ama
Ben bir kuşun kanatları altındayım ilk kez
Belki bir Anka, belki de Puhu kuşu
Yükseklerdeyim
Sesimin duyulmayacağı
Gelen sesleri işitemeyeceğim kadar yükseklerdeyim
Kararlılık bu olsa gerek;
Bir başınayken
Dipte ayakların kuma gömülüyken
Dolandığın balık ağından bir yol bulup
"Yine" diyebilmek…
Temizlik der eskiler
Hastalıkları silip süpürür kar
Doğa da, insan da temizlenir derler
Tam isabet…

yaşlanmak ne hoş… temiz temiz…

e.
2010 kış