23 Mayıs 2010 Pazar

Ağzımda geceden yadigâr rakı tadı
Gözümde silmeye üşendiğim çapak
Sabah düştüm yola…
Bedenim yorgun
Ruhum perişan…
Yıkılmaz dediğim kalbim sendelemiş
Bitmez dediğim nefes tükenmiş
Geldi dediğim bahar kaçmış
Meğer
Var dediğim sen yokmuşsun
Rakıdan değil Geceden…
Sevdayı sızıya emanet ettim bugün
Hatta sevdayı bırakmak istedim bir köşeye
Başımda duman
Kulağımda eski bir şarkı
Dudağımda ıslık Yürüyorum…
Çok yorgunum
Kırgınım
Bezginim
Bir kez daha mağlubum işte…

uykum var… geceden alacağım var…

e.
2010 bahar

20 Mayıs 2010 Perşembe

Canım…
Sana canım diyesim var
her an, her nefes…
Ne tuhaf
Adın canım olsun meselâ
Soyadın
Hatta göbek adın…
Sana sevdamın adı canım
Seninle dolu gönlümün adı
Yüzündeki tebessüm canım
Yanağından kayan gözyaşın canım olsun…
Kör gözlerim
Eksik kalan yanlarım
Sabahlar
Akşamlar
Hele ki geceler canım
Saatler
Köhne zamanlar
Sigaramın dumanı
İçtiğim sek rakılar canım
Yediğim mezeler de canım olsun…
Korkularım
Bencilliğim
Zorluğum-kolaylığım
Umudum canım
Belkiler de, keşkeler de canım olsun…
Seni sevdim ya bir kere
Senden gelen veda canım
İhanetin bile canım olsun…

bir ömürdür can… nefestir… vazgeçilmezdir…

e.
2010 bahar

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Teybim açık
Gavur şarkıları çalıyor
Yalnızlıktan geceye saplandım yine
Boğazıma kadar battım…
Oysa gün güzeldi
Güzel başlamıştı
Bahçede ispinoz ötüyordu
Kediler cilve yapıyorlardı yeni güne
Hava zaten baharın kokusuna alışmıştı epeydir…
Gerindim yatağımda, yarı miskin yarı keyifli
Aynada baktığım suratım gülümsedi bana
Bulutların da dağıldığını gördüm aynada
İşte- dedim
Başlıyor hayat yeniden
Yeniden akıyor bana hayat…

Gün yorgundu
Gün mutluydu
Akşam umutlu…
Peki ya gece?..
Korkular geldi yanı başıma tekrar
Günün yorgunluğu bindi sırtıma
Günün mutluluğu uçtu gitti
Akşamın umudu kalmadı
Derin bir keder sahne aldı…
Korkak bekleyişler
Sevdalıdan uzak saatler
Özlemin bir deve dönüşmesi aniden
ve
Bir köşeye kıvrılmak
ve
Üşümek
Çok üşümek
Meğer ne zormuş üşürken ağlamak…

Teybim açık
Gavur şarkıları çalıyor
Senli notalarla
Geceye saplandım ben…

beklemek yalnızca… beklemek sadece…

e.
2010 bahar

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Bir lodos gecesiydi yüreğime yerleştiğin gün
Hava deliydi
Deniz de öyle…
Kıyıdaki banklar yarı dolu-yarı boştu
Yıldızlar parlıyordu
İyot kokusunu tüm cömertliğiyle salmıştı deniz
Dalgaları da cabası
Ben o gece seni sardım sevdama
Lodos gibiydi gönlüm o gece
Deliydi…
Yağmur bırakmak istedi olduğu yere
Yağmak fütursuzca
Sen olup yağmak istedi gönlüm…
Deniz gibiydi gönlüm o gece
Köpüğüne karışmak istedi seninle
Mavisine katmak istedi seni…
Bir lodos gecesiydi yüreğime yerleştiğin gün
Ve bir meltemi getirdin beraberinde
İkimiz için
İçin için sevmemiz için
Tüm günahlara
Tüm yasaklara inat...

ben seni sevdim... her şeye inat...

e.
2010 bahar

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Yoksun bugün güzel kadın
Yağmur bulutuna mı?
ya da
Güneşin sıcağına mı saklandın?..
Aradım türlü sokaklarda seni
Her mahallede esnafa sordum
Parklarda banka oturanlara
Koshelvacıya, mısırcıya
Hatta çoluk çocuğa bile sordum seni…
Her otobüs durağında soluklandım
Oturdum buz gibi demir oturaklarına
Otobüsler durdukça gözüm inenlerdeydi
Olur ya, belki sen inersin diye…
Kıyı boyunca yürüdüm başım denize doğru
Seni düşündüm yine
Keşkeleri ve belkileri sildim aklımdan
Olur-olmaz imkânsızlıkları attım denize
Geri gelmesin, vurmasın kıyıya diyerek…
Yoksun bugün güzel kadın…
Her nereye saklandıysan
Çık artık
Vaktim yok
Her durak bir nefes daha ömürden giden
İn artık otobüsten
ya da
Gel denizlerden
Hesapsızca…

ömürler gidiyor… hesapsızca…

e.
2010 bahar
Sana canım diyebilmek…
Uzakta olsan da canım olabilmen…
Hatta delicesine özlenmen…
Oysa daha bakmadım gözlerine
Tutmadım ellerini
Hangi yemeği sevdiğini bilmem
Hangi rengi sevdiğini meselâ..
Denizi sever misin?..
Kıyıdaki kayıkları seyreder misin?..
Balık sever misin?..
Salaş bir yerde balık yer misin benimle?..
Yürümeyi sever misin?..
Hele el ele…
Kekik ile aran nasıldır meselâ?..
Benim kekik kokulum olmak ister misin?
Zeytin?..
Şöyle zeytin ağaçlarını ortasında kalsan
Mutlu olur musun?..
Benimle mutlu olmak ister misin?..
Peki ya kıyıda çakıllar üzerinde dolaşmak
Denizle dalaşmak?..
Hoşuna gider mi?..
Sevişsek seninle o çakıllar üzerinde
Bedenim sen olsa
Senin bedenin bana aksa…
Hayali bile güzel değil mi?..
Sana canım diyebilmek…
Ta uzaklardan
Özleyebilmek cesaretle
Hayatın tüm vahşiliğine inat
Benimsin diyebilmek
Ne güzel şey…

yorgun ve kırgınken hâlâ canım diyebilmek… inatla…

e.
2010 bahar

11 Mayıs 2010 Salı

Senli bir gecedeyim yine
Seninle başlayıp seninle sonlanan gecedeyim
Nasıl başlıyorum
Bilmiyorum…
Nereden geliyor ve giriyorsun gönlüme
Bilmiyorum…
Geldiğinde teninin kokusunu da getiriyorsun
Ta uzaklardan
Doluyor gecem kokunla
Doyamıyorum koklamaya seni
Oysa daha tenini bile tanımıyorum
Omuzlarından dökülen saçları düzeltmedim
Boynuna bir öpücük bile kondurmadım
Almadım teninin tadını
Ben daha gözlerinin rengini bile bilmiyorum
Nasıl baktıklarını…
Beni davet edip etmeyeceklerini bile bilmiyorum
Yıllarca mıhlanıp kalacaklar mı gözlerime?..
Bilmiyorum…
Sadece bir gün hayal ediyorum senli gecelerde
Bu kez senli bir gün ama
Seni senden kaçırmak istediğim bir gün...
İşte o gün
Bakacağım gözlerinin ta içine
Beni sana anlatacağım
Seni gözlerinde tanıyacağım
Koklayacağım uzun uzadıya
Ellerini tutacağım oturduğumuz yerde
Yanağına dokunacağım
Seveceğim incitmeden
Dudaklarına bakacağım
Öpmek isteyeceğim hasretle
Onu da gözlerin söyleyecek bana
Dudaklarının sesi olacak gözlerin o anda…
Bizim olacak o gün
Herkesten uzak
Bize yakın…
Senli bir gecedeyim yine
Bahar hayallerle
Seni düşlüyorum…

gece usta… gece yaren… gece ne vefalı sevgili… gece…

e.
2010 bahar

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Bugün de bitti sessizce...
Kimse konuşmadı
Rakının yudum sesi vardı kulaklarda yankılanan sadece
Bilmez çok kişi
Yudumdur seni anlatan oysa ki
O yudumdur yaşadığın günü sana anlatan...
Bir güzel ses duymak istersin
ya da
Güzel bir bakış
Hani, öyle baksın ki
Senin masalını yazsın istersin
Sonu mutlu biten...
Hani, öyle güzel konuşsun ki
En içli şarkılardan öte...
Hani, öyle sevsin ki
Tüm sevgilerden çok ama çok öte...

e.
2010 bahar

9 Mayıs 2010 Pazar

Bugün ada vapurundaydım
Beni ada’ma götürüyordu
Huzura…
Mutluluğa…
Vapurda yer buldum, açıkta
Sırtımda eski ceketim
Yanımda okumak için birkaç şey
Gözlüğüm gözümde
Gözümü denize saldım
Dudağıma da muzır bir gülümseme taktım

Kısa pantolonum üzerimde
Saçlarım sarıya yakın ve yana doğru taranmış
Bir küçük adam edasıyla koşturuyorum vapur içinde
Annem peşimde her zamanki gibi
Elimi yakalıyor bir ara
Ama ben bir yolunu bulup yine kaçıyorum
Kaptan köşküne kadar çıkıyorum o küçük halimle
Annemde bir telâş
Neden sonra
Kaptan yardımcısı elimden tutmuş anneme teslim ediyor beni
Ben yere bakıyorum
Annem burnundan solumakta
Ve kucağına oturtuyor ve sıkı sıkı tutuyor
Boğulacak gibiyim, kurdeşen döküyorum neredeyse
Ama ben kaşındım
Çaresiz ada’ya gelene kadar hapis kalıyorum kucakta
Su istiyorum
Yok
Çişin gelir…
Peki, ekmek?
Yok
Daha şimdi bitirdin…
Nihayet ada’ya varıyoruz
Annem kan-ter içinde
Ben hemen kıyıya koşuyorum
İpinden kurtulmuşlar gibi
Ayakkabılarımı nasıl çıkardıysam suya bırakıyorum ayaklarımı
Annem yine peşimde…
Babam mı?
O bizi izliyor ve hep gülüyor
Annem onu da fırçalıyor ama
Kucağına alıp esir edemiyor tabii
Bütün zulûm bana
Ve ada beni kucaklıyor

Limon sıkma zımbırtısı satan adamın bet sesiyle irkiliyorum
Elimde eğreti duran yazılar uçuyor denize
Dudağımdaki gülümsemeye karşımdaki kadın şahit olmuş
O da bana tebessümüyle eşlik ediyor…
Vapur iskeleye yanaşmak üzere
Kalkıyorum yerimden
Yolda beni kıvrandıran böbrek kumundan eser kalmamış sanki
Hiç ağrım yok…
İskele sürülmeden atlıyorum ve ayak basıyorum
her an hasretiyle yandığım ada’ma

Huzur üstü mutluluk yaptım bugün vapurda
Hınzır olmak istedim
Kaybettiğim mutluluğa çengel atmak istedim
Zokayı yuttu mu bilinmez
Ama kendimi eyledim bugün
Bir başıma ilerledim ada’nın engebeli yolunda
İstedim ki annem peşimden gelsin
Sırtıma havlu koysun
Hiç durmadan akan burnumu silsin hoyratça
Ve bana her daim karışsın…
Ama yok
Annem bu Pazar da yok
Mayısın ikinci pazarı
Yok…

mutluluk da bir yere kadar… yandı paralar…

e.
2010 bahar
bir annesizler günü hatırası…

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Unutmak…
Sevimsiz bir kelime
Soğuk, buz gibi…
Bir kenara atılmak
Sevilmemek
Sevmemek
Kapıların, pencerelerin kapanması
Bir bir…
Gülümsemeyi unutmak meselâ
Ağlamaya alışmak
Sevmeyi unutmak
Boşluğa bırakmak kendini…
Bir elin sıcaklığını unutmak
Elinin üşümesi…
Sarılmayı unutmak
Bedeninin kuruması…
Öpülmeyi, öpmeyi unutmak
Dudaklarının çatlaması…
Uyumayı unutmak beraber
Yalnızlığa mıhlanıp kalmak…
Sevişmeyi unutmak
Özlemek dokunulmayı, dokunmayı…
Bir kalbi unutmak
Aşkla atan…
Bir ismi unutmak
Başka isimlerde aramak o ismi…
Dünü unutmak
İçinde doyasıya yaşanmışlıkla beraber…
Şefkati unutmak
Saçlara dokunan bir eli…
Sevilmeyi unutmak
Sanki bir daha sevilmemek üzere…

unutmayı unutmak en güzeli…

e.
2010 bahar

2 Mayıs 2010 Pazar

Otobüste bir kadın…
Orta kapının yanındaki koltukta
oturuyor her zamanki gibi
Başı cama dönük
Yüzü gülmüyor ama gülmek için hazır sanki…
Otobüs bir bir geçiyor durakları
Her durakta biraz daha doluyor içi otobüsün
Ve hatta kadının…
Yanına kaba biri oturuyor
Oturmayı kalkmayı bilmeyen biri
Kadın yan gözle bakıyor bir an
Ne var ki bozmuyor duruşunu
Başı hâlâ cama dönük…
Otobüs tıklım tıklım artık
Konuşmaktan acizlerin kulak tırmalayan
kakafonik sesleri…
Osuruk kokuları…
Ayaktaki kadınlara sürtünme çabalarındaki
ciğersiz insan müsveddeleri…
Cam açma-kapama yüzünden çıkan salak kavga…
Herkesin yüzüne yapışmış mutsuzluk…
Her sabah bu otobüste yaşanan ortaoyunu’ydu bunlar
Kadının başı hâlâ cama dönük…
Trafik sıkışıyor
‘Caddenin bu bölümünde hep böyle olmuyor mu ki’
bakışı var kadının yüzünde
Duraklar geçiyor bir bir
Kadında bir hüzündür gidiyor
İhmâl edilmişliğin hüznü
Sırtındaki yükün hüznü…
Evde kocası umursamaz belki
İşe yaramazın teki
Hem belki şiddet uyguluyor
Sevişmiyor, dokunmuyor
Ruhsal bir şiddet belki
Belki de tekme tokat…
Sevilmeyi bekleyen bir kadının hüznü
Birkaç tatlı söz duymanın hasreti
Kadın olduğunu hatırlamanın beklentisi var kadında…
Duraklar nihayete varıyor
Kadın ilk kez başını çeviriyor öne doğru
Kalkıyor yerinden binbir güçlükle
Kalabalığı ustaca yarıyor
İnmek üzere düğmeye dokunuyor
Otobüs duruyor
Ve kadın iniyor
Dışarıda yağmur
Kadında şemsiye yok
Yürüyor
Belki de memnun hayatından şimdi
Otobüs hareket ediyor
Kadın da gidiyor yağmurla beraber…

sorumlu… sorunlu hayat… hayat işte…

e.
2010 bahar

1 Mayıs 2010 Cumartesi

“Özledim” demişsin mektubunda
Sadece “özledim”
Altına ismini bile yazmamışsın
Adının baş harfini bile yazmak zûl gelmiş
Alay eder gibi
Soğuk, buz gibi “özledim”
Yazarken bana o satırları gülmüşsün
Belli her harfinden, cümlenden…
Düşünüyorum da
Onca mektubuma da böyle mi güldün hep
Seni eğlendirdi mi yazılanlar…
Oysa ben hatırımı sormanı isterdim
Nasıl olduğumu merak etmeni
Sevda sözlerini de beklerdim
Ama
Bugüne kadar ne dile getirdin
Ne de kaleminde yazı oldu
Bu yüzden beklemedim zaten…
Meselâ haftada bir
Haftada bir aramanı beklerdim
Hani olur ya sesimi duymak istersin
İyi bildiğin ben’i bir kez daha dinlemek istersin
İsmimi söylemek istersin diye
Hiç ama hiç aramadın bu güne değin…
Kendine kızmakla pişmanlık arasındaki çizgide
sıkışıp kaldım
Hiçbiri çare değil, biliyorum
Çünkü sen sadece bir gölgesin hayatımda
Gecenin kör karanlığında bile yanıbaşımdaki gölgesin
Ne kadar mücadele etsem de kurtulamayacağım o
gölgeni taşıyacağım sonsuza değin çaresiz
Ta ki soluk bir hâl alıncaya kadar…
Geçen gün gelen mektubunda “özledim” demişsin
Soğuk, buz gibi “özledim”
Yanıt bile yazmadım
Gölgelere cevap verilir mi?
Anlarlar mı hiç?..

sevenedir mektup… sevilmeyi hak etmiştir çünkü…

e.
2010 bahar