31 Mart 2010 Çarşamba

Ağrıma gidiyor
Yalancı bahara aldanmış çiçek olmak
Birilerinin ağzında hoş tat bırakmış bir
günlük kahve olmak
İliklerine kadar hissettiğin sevgiyi tüm azgınlığı ile
"sevdalım" dediğine vermiş olmak
Karşılığında bir gölge kadar silik olmak
Hiç sevilmediğini anlamak
Alçakça terk edilmek
Ağrıma gidiyor…
Kırk yılın başı yakaladığın eşsiz hisleri
sevda deyip sahiplenirken her şeyinle
Geceyle gündüzün dostluk ettiğini görüp
yeniden hayata döndüğünün farkına varmanın
an içinde kâbus olduğunu görmek
Tüm kalelerinin yıkıldığını yaşamak
Yıllar sonra kalbinin, en mutena köşesinde
açılan bir gedikten su alması
Gönlünün batması, iflah olmamacasına
ve
Ağlamak, hiç susmamacasına
Avaz avaz
Ağrıma gidiyor…

sevmek haram bazılarına… sevilmek de…

e.
2010 kış
Kaşını
Kirpiğini
Dudaklarını özledim…
Sesini
Bakışını
Ellerini özledim…
Günler geçiyor
Ömürler gidiyor
Bense kaybediyorum aralıksız
Hayatı
Mücadeleyi
Sevgileri…
Sen vardın daha düne kadar
Şimdi kaybolanlar arasındasın
Gidenlerdensin…
Kim bilir
Daha ne kadar arayacağım seni
her zerremde
Bakmaya kıyamadığım
Kaşını, kirpiğini
Öpemediğim dudaklarını
Tutamadığım ellerini
Daha ne kadar özleyeceğim
şu bayat hayat mücadelesinde
Kim bilir?..

hasret… ne büyük esaret…

e.
2010 kış

30 Mart 2010 Salı

Mavi bir denizin üstündeydin
"seni sevdiğimi" söylediğimde
Ben uzaktaydım
ama
Sesim seninleydi
İlk kez söylemiştim
Ben susmuş, yüreğim konuşmuştu
O çok az görülen coşkun anımdı
Birbiri ardına sıraladım sana olan
sevgilerin türlüsünü
Konuşmanı istemedim
Çünkü konuşunca gidecekti büyüsü
Kalmayacaktı elde sevda falan…
Sıraladım sözlerimi peşi sıra
Sonra durdum
Sessizliğini dinledim
Sessizliğin anlattı seni bana
O an hangi halde olduğunu
Kalbinden geçenleri
Gönül çarpıntılarını…
Coşkum kayboldu bir anda
Nefesin boğuk boğuk geliyordu
Bir de denizin sönük sesi…
İkisi de ne kadar cansızdı
Tedirgin
Korkmuş
Çaresiz…
Hayatın bir kırığına daha denk geldiğini
anladı gönül
Kesildi sesim
Ayrılık vakti gelmiş de ben ıskalamışım
Oysa sen çoktan yakalamışsın kuyruğunu
ayrılığın
Hele ki bir-iki şey söylemeye çalışman…
Her şeyi perçinledi sanki
Meselâ;
“Arayamayacağım seni” dedin
Gerisini hatırlamıyorum
Yoktun artık hayatımda
Bunu biliyordum…
Benim yüreğin konuştuğu ana bak!
Tam da ayrılığa denk gelmiş meğer
Balonlarımı yine kaçırdım elimden
Küstüm yine gökyüzüne
Yağmur da başladı
İyi yolculuklar sana…

gökyüzü çok kara bugün…

e.
2010 kış

29 Mart 2010 Pazartesi

En büyük günahtı gözlerine bakmam
Ne büyük suçtu saçlarını koklamam
Ya kalbimi sana vermem?..
Daha felâket…
Yol değil ki bu ilk sapaktan dönesin
Tek çare
Sırtlanmak bu vebali tek başına
ve
Ardına bakmadan kaçmak
Alabildiğince uzağa
Dönmeyi unutarak…

e.
2010 kış
Hayattaki tüm yenilgileri kabul ettim
Eyvallah...
Ömrümü mağlubiyetlere verdim
Ko'madı…
Ben
Kaybetmek istemedim seni…
Bir tek seni kazıyamadım yüreğimden
Seni kaybetmekten korktum her an
Yükseklik korkusu değildi bu
ya da
Karanlık korkusu
Bu tamamen yürek korkusuydu
İmkânsızlık içinde bir korkuydu
Olmayacağını bile bile
Bir sonu olduğunu bile bile
Başlamaktan korkmaktı…
Ömrümün tek masum yanıydın
Tek atımlık sevgimdin
Hayalimdin gecemle, gündüzümde
Bu kez “tamam, bu işte” dediğimdin
Ama olmadı
Bu korkuyla baş edemedim
Kıyamadım hayatına girmeye
Zehretmeye…
Girmeden çıktım
Varsın bir mağlubiyet daha yazılsın haneme
Ben
Kaybetmek istemedim seni…

çok zor kaybetmeye dayanabilmek…

e.
2010 kış

26 Mart 2010 Cuma

Gemi kalkmak üzereydi
Rıhtımda ağır bir veda sessizliği hâkimdi
Gülüşmeler susmuş
Hüzün yüzlere yerleşmişti
Kulaklar hiçbir sesi duymuyordu
Ayrılık tek ses olmuştu
Adamın elleri cebindeydi
Bu şehrin ayazı da fenaydı hani
Çok üşütüyordu çok
Eh bir de yürek üşümesi vardı ki…
Onu düşünmek bile istemedi adam
Yanında; kara gözleriyle, lepiska saçlarıyla
ve tüm asaletiyle duran kadın
bir şeyler anlatmanın telaşı içindeydi sanki
Adam ise onu hem dinler gibi yapıyor
hem de içindeki derin kırgınlığa söz geçirmeye çabalıyordu
Sevda böylesine ince hatlara mı sahipti?
Kırılması olası kalpleri hep böyle yerli yersiz mi sınardı?
Az önce sımsıcak sevgi sözcükleri gelirken dile
şimdi neden boğazı düğüm düğümdü?
Yoksa sözcükler de mi ayaza teslim olmuşlardı?
Onlar da mı yürekle işbirliğini yapmışlardı
Söylenmemek üzere…
Hâlâ konuşmaya çabalıyordu kara gözlü, lepiska saçlı kadın
Üstelik çabası daha da artmıştı
Adam, kadının gözlerine bakmamak için mücadele veriyordu
Biliyordu en büyük zaafı gözleriydi kadınının
Bir baktı mı geriye dönüşü olmayacaktı
Az evvel yaşadığı alabildiğine kırgınlık ne olacaktı peki?
Ya da
Gönlünün tam orta yerinde oluşan sevda kırığı?..
Bakmamak için gözlerini denize dikti, büyük bir kararlılıkla
Poyraz asiliğini göstermeye devam ediyordu
Gözleri yaşarmaya başladı adamın
Sinüzit fena şeydi doğrusu
İnsanı insana yanlış tanıtıyordu…

Aslında içinde kocaman bir çelişki yumağı vardı
Ve bu yumak adamı tamamen sarmıştı
Düşündü;
Anlatamamıştı içini, dışını
Aşkını sevdasını?..
Cümleleri nerede eksik kalmıştı?
Araya virgül mü koymayı unutmuştu acaba
Ya da çok sevdiği ‘üç nokta yan yana’ yı bu kez yanlış yerde mi kullanmıştı?
Neden anlatamamıştı bu kez
Neden?..
Devam etti düşünmeye;
Belki anlatmıştı ne anlatmak istediyse
Belki o anlamamıştı, anlamak istememişti
İstememişti fütursuz cümleler kullanılmasını karşısında
İstememişti sevda sözcüklerinin bu adamın dilinden çıkmasını
Yakıştıramamıştı belki de…
Gönül şarkılarını başka kalpten istemişti
Söyleyemedi, bahanesi oldu belki de…


Geminin kalkma vakti geldi bu iç bulantıları eşliğinde
Adam bu kez her şeyi göze alıp baktı o kara gözlere
Kısa ve çabuk bir kucaklaşma sırasında küçük bir hamleyle
hissettirmeden kokladı lepiska saçları
Çekti ta içine kadar o doyumsuz kokuyu
Anlamadı kadın gemiye yetişme telaşı içinde bu kısa vedayı
Adam için ne büyük kazançtı o koklama oysa
Zaten hiç unutamadığı o kokuyu perçinlemişti bu kez
Kadın geminin yanına geldi
Küçük ve narin elini hafif bir gayretle kaldırır gibi yaptı
Cılız bir şekilde veda etti
Döndü ve kayboldu gözden…

Adam biraz daha kaldı rıhtımda
Daha doğrusu kalakaldı
Bu kez sinüsleri değildi ona ihanet eden
Ağlıyordu düpedüz
Kalbiydi, gözleriydi bu kez onu ağlatan
O övündüğü koca adımları şimdi iyice ufalmıştı
Adeta ayağını sürüyerek oradan uzaklaşmaya çalıştı
Elli metre yürüyebildi ancak
Deniz kenarında bulunan paslı korkuluğa güçlükle hamle yapabildi
Tuttu, üşümekten buz kesmiş elleriyle o yıllanmış korkuluğu
Gemi yolunu almıştı bile
Ardından saldığı köpüklerini seyretti biraz daha
Biraz daha, biraz daha…
Sonra kafasında türlü çelişkilerle örülü sorularıyla doğruldu
Ve bu iç paralayan sorulara bir sonuç çıkardı hemen oracıkta
Belki doğru, belki yanlıştı bu düşüncesi
Ama bir sonuçtu ne de olsa;
Kendisi suçluydu
Evet, sadece kendisi
Kimselerde yoktu kabahat
Kimliksizce girdiği bir gönülden çok şey beklememeliydi
Daha kendi kalbinin adı soyadı yokken
Nasıl olurdu da bir gönüle girmeye çalışabilir ve iz bırakmak isteyebilirdi ki?
Densizlikti bu yaptığı
Hatta hadsizlik
Ve yürüdü…

bir sevda kırığı…

e.
2010 kış

24 Mart 2010 Çarşamba

Susuyorum ben
Konuşmuyorum artık
Yazmıyorum da…
Oysa ne çok şey var
iki çift kelâm edip
bir şeyler karalamak üzere
Ama
Susuyorum ben…
Üzülme ardımdan
Kalbin hapsolmasın kedere
Gözlerinden düşmesin yaş
Unutursun…
Ben
Gidecek bir yolu bile olmayan
sevgimi olduğu yerde susturdum…
Serseri mayın gibi dolaşan kalbimi
sırf sana çarpmasın diye susturdum…
Başını göğsüme yaslamanın özlemi
ile yanıp tutuşan ruhumu susturdum…
Gözlerine bakmaya doyamayan
gözlerimi susturdum…
Mutluluğa aç gönlümü
Sevilmeye
Sevmeye aç tenimi de susturdum…
Aşk değil mi ki imkânsızlık
Sevgi değil mi ki fedakârlık
Susuyorum ben
Konuşmuyorum artık…

keşke susasaydım… susuyorum derken… susmasaydım…

e.
2010 kış

22 Mart 2010 Pazartesi

Seni karşıdan seyrettim
Dün…
Farkında değildin
Etrafınla ilgiliydin
Yok
Gönül koymadım
Daha iyiydi böylesi çünkü
Böylesi daha doğaldı
Sesinin tınısı hafif bir esinti gibi
kulağımı okşuyordu ve bana sevda
sözleri fısıldıyordu
uzaklardan…
Koklanası saçlarını savuruyordun
arada bir
Elinin saçlarına karışmasına karışıyordu
gönlüm
uzaklardan…
Susuyordun, konuşmuyordun bazen
Nazenin tavrını takınıyordun
Gözlerim yine sendeydi
uzaklardan…
Sen yine farkında değildin
Seni konuşmaya başladı yüreğim o an
Korktum
Bu sesi duyacaksın diye
Duymadın…
Sessizce devam etti yüreğim;
Senin bir güvercin olduğunu söyledi
Beyaz ve evcil…
Senin bahar kokulu kadın olduğunu söyledi
Taze ve masum…
Senin uykularım olduğunu söyledi
İmkânsız ve derin…
Kaşla göz arasında
Sen yine konuşmaya başladın
Ben yine seni seyre koyuldum
uzaklardan…
Böylesi daha iyiydi
Kâbus görmekten yoruldum çünkü
Baharı yaşamadan kışa girmekten
Elimdeki balonları kaçırmaktan
ve
Beyaz güvercinlerin evcil olduklarını
unutup bir daha geri dönmemelerinden
bıktım…
Yüreğim kadar cesaretim yok
Korkuyorum
Bunu da biliyorum…

Günün birinde
Sana sevgilim demek için
“Sen benim bir bardak suyumsun” derim belki
uzaklardan…

barışmak istiyorum hayatla…

e.
2010 kış

17 Mart 2010 Çarşamba

Bugün
Sen mavi elbiseni giy
Kapkara saçlarını savur
Mis kokunla etrafı sarhoş et
Ben, çiçek pazarından yaz çiçekleri alayım sana
Ardından Mısır Çarşısı’nda keyfin yolculuğuna çıkalım seninle
Mis gibi kahve, yalnız kekik, çılgın karanfil, tabip zencefille dolduralım filemizi
Sonra, Kuledibi’nde limonlu çay içelim nefeslenmek üzere
Yürüyelim Galata Köprüsü üzerinden yaz şarkıları dilimizde
Sirkeci'ye varalım ve binelim bizi Samatya'ya götürecek trene
Tren hüzünlü ama biz coşkulu olalım
Samatya'ya vardığımızda geçmişin izlerini sürelim bir süre
Denize bakalım beraberce, mavilik alıp savursun bizi
bilinmedik ama mutlu yerlere…
Saat akşamı vurduğunda
Yakın dost Özcan'ın meyhanesine uğrayalım
günün keyfini katlamak üzere
Oturalım meyhanenin en mutena köşesine…

Bir tarafta tren, diğer yanda deniz
Sen yanımda bir yaz çiçeğinin tazeliği
Siyah saçların
Kara gözlerinin masumiyetiyle dururken
Seni seyre dalarım uyanmamacasına
İnan, istemem bitsin bugün
İstemem yanımdan gitmeni
Bırakmanı istemem beni
Hiç...

bir yaz şarkısı...

e.
2010 kış

16 Mart 2010 Salı

Birini özlersin
Hiç tanımadığın
Varlığından bihaber olduğun
Ve bu özlem seni daha da yaklaştırır
o meçhul kişiye
Çünkü hayaldir nasıl olsa
İstediğin kadar senindir
İstediğin kadar sevişirsin
İstediğin kadar hüzünlenir
İstediğin kadar coşarsın
Seni bırakmaz o meçhul…
Gölgesi yoktur
Yanıltmaz
Kalbi sana aittir
Aldatmaz
Omzu yalnızca senindir
Yıkılmaz…
Sıkı yarendir
Seninle oturur masaya
Seninle bölüşür ekmeğini
Seninle kaldırır kadehi
Yeri gelir tüm şefkatini sunar sana
Alır kollarına, sarar
Nefesi senindir
Karışır nefesine
Teni senindir
Tadına doyamadığın
Kokusu senindir
Koklamaya kıyamadığın…
Birini özlersin
Tanımadığın
Ve an gelir
Onsuz olamazsın
Hayal olduğunu unutur
gelmesini beklersin
Bir umut...

hayaldir umudun başlangıcı…

e.
2010 kış

15 Mart 2010 Pazartesi

Bir sen vardın
Gülerdin bazen
Dudaklarında yeniden şekillenirdi
gülücük…
Ağlardın bazen
Gözlerinde birikirdi yaşlar
akmamak için çırpınırdı…
Şımarırdın bazen de
Yüzünün bir tarafı hınzırca bakarken
diğer tarafı en masum tavrını takınırdı…
Bir elbisen vardı
Hep onu giyerdin
Hep dediysem, ekseriyetle
Havai mavisi, kolsuz
Dizlerinin bir parmak üstünde
Ne şirin olurdun…
O şımarık anlarında
nereden bulduğun belli olmayan
iki çift kirazı kulaklarına taktın mı
Tam olurdun
Perçinlerdin şirinliğini…
Hele ki topuksuz iskarpinlerinle
eteklerini savura savura, parmak uçlarında
dans etmeye başlaman…
Gözlerimi alamazdım senden
Öyle güzel falan da değildin
Sevimliydin ama
Yetiyordu bu sana
Biliyorum, farkında değildin sen
Bu kadar masum olduğundan haberin yoktu
Sen kendi şarkılarınla yaşıyordun çünkü
Kendi rüzgârların vardı
Kendine has özlemlerin…

Bir sen vardın derken
Bunlarda saklıydın kalbimde
Sönük güzelliğin
Havai mavisi elbisenle değil
Sana has şarkıların
Rüzgârların
ve
Özlemlerinle saklıydın…
Çok uzun seneler önceydi
O zamanlar çok denedim
Lâkin
Sana hiçbirini söyleyemedim
Şimdi iki bin ondayız
Ve yalnızca yazabildim…

bir sen vardın… hiç iki olmadın…

e.
2010 kış

11 Mart 2010 Perşembe

Bir nehrin durgunluğunda
Sükûneti
Bir koca çınarda
Bilgeliği
Bir deniz enginliğinde
Özgürlüğü
Bir turna göçünde
Heyecanı
Bir limanın yalnızlığında
Özlemi
Bir serseri gönülde
Sevilmeyi
aradım her adımda
Ama
Bulamadım
Yok…

adımlar mı yanlış ne?..

e.
2010 kış

10 Mart 2010 Çarşamba

Bir kış mevsimi
nasıl olurda bahar olur
Hava bahar kokar
Bahar bahar bakar insanlar
Deniz bahar mavisi olur birden
Ağaçlar bahar yapraklarına bürünür
Ya ben…
Nasıl olur da mutsuzluğa ara veririm
İçim ılınır
Nasıl tebessüm açar yüzümde
Umut nasıl da gülümser uzaktan
Nasıl güven çıkagelir karanlıktan
Yorgunluğum nasıl geçmeye yüz tutar
Nasıl kırgınlığım iyileşmek için can atar
Yaşam bana nasıl da buradayım der…
Sen misin o yoksa
Tüm nasılların nedeni
Sen misin beni hayata bağlayan
Sen misin gülümseyen
Sen misin
Kara gözlerinle bahar bahar bakan
Sen misin
Beni benden alan
Kış günü baharı getiren…

her kışın sonu bahar…

e.
2010 kış

8 Mart 2010 Pazartesi

Ayrılık yakında
Ecel kadar
Ama korkutmaz
Yakmaz
Ölüm yeniden doğuş ya…
Geride kalana alışmak kalır
Durulur kederler
Anılara saplanır gözden ırak olan…
Gerçekte ayrılık mendilde saklıdır
Beyaz mendilde…
Yüze takılan sahte hüzünle
Akan siyah gözyaşında saklıdır ayrılık
ya da
Dile gelen donuk sözcüklerde…
Esas o zaman geride kalana gelir
yeniden doğmamak üzere ölüm
Bu ölümün ardından alışmak gelmez
Orada kalır
Olduğu yerde…
Keder haline şükreder
Beterin beteri var diyerek…
Anılar silinir
Tek bir beyaz sayfa açar geçmişe…
Ecel utanır
Yoktur böyle ayrılık
Ölümün bile raconu vardır diyerek…
Hesap kitap bekler derler ahrette
Oysa
Gönül vedasının olmaz
Hesapsız kitapsızdır çünkü…
Koca ecel bile eğilmişken
beyaz bir mendil önünde
Çare yok
Aşka tövbe etmek gerek
Ölmemek! üzere…

bir vedanın yaptığına bak…

e.
2010 kış

5 Mart 2010 Cuma

Ayakta durmaya başlamıştım
Tüm karmaşıklığı
Tüm anlamsızlıkları ardımda bırakmıştım
Kapatmıştım gözlerimi
Gönlümü
ve
Yorgun ruhumu
Tövbe etmiştim aşka-sevdaya
Dosta-arkadaşa
Münzevilikti artık bugünüm
yarınım…
Peki sen
Hangi geçmişten çıkageldin?
Neden geldin?
Neden baktın bana?
Neden tatlı dilinle fısıldadın adımı?
Ne olur bakma bana öyle
Gözlerinin karasıyla yakma gönlümü
İmkânsızım ben
Ümitsizim
Kavgalıyım kendimle
Geçmişimle, yarınımla…
Tam ayakta durmaya çalışırken
Yıkma beni
Gülmeyi unutmuşken
Bir de sen ağlatma beni…

e.
2010 kış

4 Mart 2010 Perşembe

Bana aşkı sor
İhaneti
Ayrılığı sor
Sadakati
Yalnızlığın karasını da sor
Hepsini anlatayım…
Ama sen olma böyle
Terk eden olma
Sevdaya küsen olma
Ayırma gözlerini benden
Elini çekme elimden
Nefesini çalma nefesimden
Zira sonbahar yaklaşırken
Aşk da sevda da bir o kadar uzaklaşıyor
Sonbahara adım attım artık
Dönüş yok geriye
Ve sen
Veda olma sakın
Bırak sonbaharda kalsın bu ömrüm
Bahar taze aşklara
Yaz aşkların fidanlarına
Bana da sonbahar kalsın
Seninle
İçimdeki kadınla beraber…

e.
2010 kış

3 Mart 2010 Çarşamba

Bir şiir yazılmadı bana
Bir şarkı söylenmedi
gözlerime bakılarak
Rüyalara girmedim
günlerce anlatılan
Öpülmedim
başım dönercesine
Sıcak kollara alınmadım
içim erircesine
Güzel sözler söylenmedi
kalbimi titreten
Elim tutulmadı
hiç bırakılmamacasına
Sevilmedim gönülden
İhanetten uzak
Hiç bitmemecesine…

e.
2010 kış

1 Mart 2010 Pazartesi

Hangi yıldı, hangi aydı bilmiyorum
Tutmadım çetelesini
O sırada sana bakıyordum çünkü
Gözlerinin karasına dalmıştım
Pınarları ağlamaklı iken
Karası gülümsüyordu her şeye rağmen
o güzelim gözlerinin
Hemen seni oracıkta sevdim…
Bir çırpıda
Sesini duymayı
Kokunu hissetmeyi
Bir de adımı söylemeni istedim
Ama dokunmak istemedim sana
Yapraklarını zamansız dökmeni
Ürküp de içine kapanmanı istemedim
Her şeyden geçtim sonrasında
Bir tek
Yarı hüzün, yarı tebessüm dolu kara gözlerinle
Sadece gözlerime bakmanı istedim…
Olsun ki kollarıma alamayacaktım seni hiçbir zaman
Ben böyle mutluydum yine de
Zira
Ben seni uzaktan
Yalnızca
Gözlerimle sevmiştim…

seni gÖZLÜYORUM…

e.
2010 kış