30 Ağustos 2009 Pazar

Günün birinde çakırkeyif olmak gelir aklına.
Cebini kontrol edersin,
Cuka sağlam.
Oturursun meyhanem diye tahayyül ettiğin yerdeki kırık dökük masaya.
Meyhanendeki iki kişilik masan ise uzun zamandır tek’ e inmiştir zaten.
Alırsın üç beş meze, dönersin sırtını koca dünyanın ihanetine, sevgisizliğine.
Karşında sadece balıkçı tekneleriyle, kocaman deniz vardır.
Tüm pislikleri temizlercesine…
Senin dünyan budur işte.
Var mı ötesi?
Saat zamanın kölesi değil midir ki?
Geçer de geçer.
İçilen bilmem kaç kadeh rakı, zehirle el ele vermiş seni daha da koynuna almıştır gecenin bir köründe.
Kafan cam gibi olmuştur artık.
Döneyim de şu pisliğe bir göz atayım deyip ardına bakarsın.
Oooo...
Kimse kalmamış, pılısını pırtısını toplayıp gitmiş tüm pislikler.
Sonra önüne dönersin, boş sandalye ile karşı karşıya kalırsın birkaç saniye.
Alışkın değilsin ya bu yalnızlığa, ağlamak istersin.
Son bir gayret tutarsın kendini ve kalkarsın pisliğe doğru.
Kalktığında sendelemeye başlarsın.
Yerde yuvarlanmaya başlarsın uzunca bir süre,
hatta debelenmeye dönüşür bu savaşın.
Zira attığın sağ kolun bir omuz bulamaz olacaktır.
Hangi omuz?
Bir omuz işte...
Şşşttt! Ses etme,
Yaşa bu yalnızlığı...

yaşa işte…

e.
2009 yaz

Hiç yorum yok: