7 Ocak 2009 Çarşamba

Elimde fotoğraflar.
Siyah beyaz.
Kiminin kenarları tırtıklı, kiminin düz.
Bazıları pürüzsüz, bazıları ise bulanık.
Kah sağlam, kah ucundan bir parça kopmuş gitmiş.
Ama hepsinde bir hayat var.
İleriye bakan umutlu - umutsuz gözler ve beraberindeki kalpler.
Kadınlarda, o yılların saç topuzları.
Hele hele minnacık etekleri.
Tombiş bacaklar ve biraz da kalınca beller.
Nasılda güzel durmuş o balık vücutlarda.
O güzelim gerdanlarda inci kolyeler.
Kulaklarda yine inci küpeler.
Ne kadar da gerçek duruyorlar.
Makyajlar tam kıvamda. Ne badana gibi ne de soluk benizli.
Ayakkabılar apartman topuk. Yüpyüksek.
Tüm vücutları saran, daracık, kısamsı, yakaları pelüş paltolar.
Omuz çantaları ise bir başka şık. Şimdikilere nazire yaparcasına.
Erkekler desen;
Saçlar ya limonlu ya da briyantinli. Kimisi uzuna yakın. Favoriler kalın ve uzun.
Acaba diyorum jöle olaydı o zamanlar...
Ya da at kuyruğu yapan erkekler...
Hepsi de takım elbiseli. Karınca kararınca.
Kravatın düğümü gırtlağı tıkarcasına, kocaman.
Uzunluğu görünmüyor. Zira ceketin önü ilikli.
Bazılarının gözünde kocaman gözlükler. Numaralı. Renkli cam.
Ayakkabılar, hafif sivri burun ve yumurta topuk. Ciladan parlamakta.
Sol kolda duran “Citizen” saat, adeta -ben buradayım, diyor.
Kız çocuklar ise bir başka alem.
Saçlarına tutturulan metal toka, saçlarını daha da dağılmasına sebep olmuş gibi.
Küpeleri, küçük altın top.
Bileğine takılan mavi boncuklu bileklik her zaman ki gibi çok sıkı.
Boğumundan görünmüyor. Yazık.
Kimbilir, onca seneden sonra kan dolaşımında bir sorun var mıdır acaba?
Bilmek isterdim.
Minnacık eteklerinin altından görünen fırfırlı donları istemeden de olsa görünmekte.
Eh o kadar bezlenirse altı, olacağı bu.
Ama bu da ayrı bir sevimlilik katmış.
Fırfırlı dona eşlik eden külotlu çorabın ayak bileğinde sona eren dantelleri ise ortopedik kırmızı rugan ayakkabısıyla bir olmuş sanki.
Herkesin şirinlik muskası olmuş adeta. Fotoğrafta herkesin gözü onda.
Erkek çocuklar ise ayrı bir beyefendi;
Saçları kumrala yakın, soldan sağa doğru özenle taranmış. Saçın yolu o kadar güzel ayrılmış ki.
Koca adam gibi giydirilmiş pantolonu ve gömleğine bir de ufak papyon eklenmiş. Al sana küçük adam.
Siyah ortopedik ayakkabılar ise kıyafetini bütünler vaziyette.
Bakıyorum da o zamanlar sanki daha bir dikkat ediliyordu ayakkabı meselesine.
Neyse;
Bu küçük adamın üzerinde önü açık şekilde paltosu var.
Tabi önü açık olacak.
Eh ! serde erkeklik var.
Fotoğrafta çocuklar en önde duruyor.
Malum kimseyi kesmemesi gerek. Fotoğraf önemli.
Ah bir de yanmasalar.
Bazı gözler yanındakini süzüyor.
Yakalanmış.
Bazılarıysa objektif’ e sevimli görünme çabalarında. Gülmekten tüm dişleri sayılası durumda.
Kimileriyse objektif’ e küs. Hiç bakmamış o yöne.
Burası bir düğün besbelli.
Masalar var etrafta.
Fotoğrafın küçük bir köşesinde pist görünüyor galiba.
Dans eden insanların kareye yakalanmış bacakları düğünü ispatlıyor.
Sünnet mi, yoksa evlilik mi?
Ah...Şu kenarda oturan gelinle damat değil mi?
Hay Allah nasıl da kaçmış gözümden.
Gelinin duvağına bak ! Hala açık değil.
Fotoğraf çektirecek ya. Artistik çıksın misali.
Nasıl da süzülmüş.
Damadın siyah takımına koca bir papyon eklenmiş.
Bıyıkları kaytan.
Saçlar uzunca.
Hınzırca bir gülümseme takılmış dudağına.
...
Elimde fotoğraflar.
Bakıyorum.
Gülüyorum bazen.
Bazen iç geçiriyorum.
Bazense elimde olmadan duygulanıyorum.
Bir tek içindekiler gerçekmiş. Sadece o zamanlar.
Şimdilerde bir çoğu yalan.
Kimisi çoktan ölmüş.
Kimisi başka alemlere dalmış.
Haber yok.
Hele hele o zamanın çocukları.
Şimdi kendi çocuklarının düğün telaşındadırlar. Eminim.
Hayatın gailesine dalmışlar.
Kopmuşlar.
Yalan fotoğraflar elimde.
Siyah beyaz.
Bu yılbaşını da böyle geçireyim dedim.
Yalanlarla...

siyah-beyaz...
e.
2004

Hiç yorum yok: