8 Ocak 2009 Perşembe

Sen,
Bir serseri mavi gibi karşımdasın;
Dimdik, mağrur.
“Seviyorum ulan” bakışları bunlar,
Korkuyorum.
Korkuyorum diyorum ama hoş bir korku bu,
Sanki korkmamış gibi.
Bu korkuda bir tahrik var aslında.
“Gel ulan sev” korkusu.
Biliyorum, yılanın zehri gibi bol bir sevgi kalbime yaslanan.
Hatta aşk desek...
Temizlenmez bir leke gibi.
Doğum lekesi.
Yapışıyor bir tarafına.
Belki de bir kader yazısı.
Y.A.N.A.C.A.K.S.I.N. diyerek…
Esaretin tüm inceliklerini öğretiyorsun bana.
Kalbimi kilitleyip, anahtarını atıyorsun bilinmez sulara.
Kilidin anası anahtardır ya;
Öksüzüm.
İşte böyle dikildin karşıma.
Ah leke!
Ömür lekem,
Yangınım,
Prangam...
Mevsimlere böldüm seni.
Ne kış ne yaz,
İlle de bahar.
Zira baharı ayrı tuttum,
Senin adın diye.
Güneşi ayrı tuttum,
Senin sıcaklığın diye.
Denizi ayrı tuttum,
Senin gözlerin diye.
Sense hala karşımdasın,
Deli serseri gibi...
Yakışıyor bu pespayelik sana.
Yakışıyor bu serserilik.
Ah baharım!
Köpük gözlüm,
Denizim,
Deli serserim.
Daha ne kadar alacaksın beni benden?
Ne kadar vuracaksın boynuma sevda boyunduruğunu?
Ne kadar kavuracaksın harıl harıl yanan yüreğimi?

e.
2006

Hiç yorum yok: