16 Ocak 2009 Cuma

O an gelmişti,
Hem de hiç hesapta yokken çıkagelmişti.
Adam düşünmeye fırsat bile bulamamıştı.
O denli ani bir gelişti bu.

Hangi yıl âşık olmuştu o kadına?
Nerede görmüştü ilk?
Neler geçmişti aklından, yüreğinden?
O an,
Yıllar boyu gönlünde yaşatacağını,
Özlem denilen gölge bıçağını her an kalbinde hissedeceğini,
Sadece ve sadece uzaktan seveceğini bilebilir miydi?

Hiçbir şey düşünemiyordu adam.
Veremiyordu, yıllar boyu binbir şekle girmiş bu soruların cevabını.
Yalnızca başını iki elinin arasına almış; gözleri bir noktada, yüzüne tarifi olmayan yarı gülümseme, yarı şaşkınlık, yarı hüzne benzeyen bir ifade saplanıp kalmıştı.
Öylece kalabilirdi dünyanın sonuna dek.
Güçsüzdü,
Şaşkındı
Ve biraz da sevinçliydi.
Nedir, bütün bunları bir araya toplayıp nelerin olup bittiğini anlayacak duruma gelememişti henüz.
Çünkü o yanındaydı şimdi.
Gözlerini dikmişti adama,
Hiç kırpmadan bakıyordu, yılların hesabını sormak istercesine.
Oysa adamın sorması gereken o kadar çok soru vardı ki,
Zira onsuz geçen günlerin tek tek çetelesini tutmuştu büyük bir özenle.
Ama konuşamıyordu, korkuyordu.
Korkuyordu yanı başında duran bu tatlı düşün bir anda kâbusa dönüşmesinden.
Bu imkânsız aşkın bir anda yanından gitmesinden endişeliydi.
Sustu öylece…
Belki o yüzden başını elleri arasına almış, kulaklarını tıkar gibi duruyordu hareketsizce.
Ama kadın bir şeyler bekliyordu,
İnadına o yılların çetelesini istiyordu o gözleri.
Belli ki aşkı unutmuştu o da,
Yıllar onu da aşktan mahrum etmişti.
Her nasıl olduysa adam kaldırdı başını yavaşça.
O an gözleri birleşti her ikisinin de.
Birkaç dakika ya durdular ya durmadılar, nefessizce.
Kadın adamın bakışlarına bırakmıştı kendini hiç düşünmeden.
Güçlü bir güven, tanımsız bir şefkat vardı o gözlerde.
Daha da baktı gözlerine,
İçinde, var olduğu söylenen cennetin hakikat olduğunu anlarcasına bir daha baktı,
Bir daha…
Adam ise başka bir dünyadaydı artık,
Yıllar önce yarattığı kendi dünyasındaydı.
Ama tek farkla,
Bu kez yanında hayallerini kurmaya kıyamadığı o kadın da vardı.
İşte şimdi dünya çevrelerinde dönüyor ve doyumsuz bir şölen sunuyordu onlara.
Bu kez adam geçen onca yılın hesabını sorarcasına bakıyordu kadına,
Ama bu hesap sorma, aşk ve sevgiyle pekişmiş, sonsuz bir güvenle harmanlıydı.
Sitem de vardı aslında,
Kendine…
Kadın sokuldu adamın yanına,
Biraz ürkek, biraz arsızca başını adamın boynuna doğru yasladı.
Ürkekliğinde derin bir pişmanlık,
Arsızlığındaysa pişmanlığa kafa tutmak yatıyordu.
Dilenci ada vapurunun yanaştığı herhangi bir iskelede, hiç de ummadığı bir şekilde yakalamış gibiydi aşkı.
Evet, evet bu adam onun için koca bir adaydı.
Yalnız, temiz ve özgür
Ve
Bitmeyen sevgiyle dolu…
Adam kolunu yavaşça kadının omzuna götürdü.
Sardı kadını,
Göğsüne doğru gelen başını kokladı.
Gözlerini kapadı.
Bıraktı soruları,
Bıraktı geçmişi,
Bıraktı özlemi bir kenara.
O an gelmişti ya,
Hem de hiç hesapta yokken çıkagelmişti ya,
Hiç ama hiçbir şeyin önemi yoktu artık.
Sarıldı biraz daha sıkıca,
Geleceği düşünmeden,
An’ı yaşamak üzere…

hayaller yazı, gerçek tura… hangisi gelirse gelsin…

e.
2008 sonbahar

Hiç yorum yok: