22 Ocak 2009 Perşembe

İlk önce vefayı öğrenmelisin gülüm.
Sonra da sadakati.
Aşk’ a hiç girmiyorum bile çünkü o yola girmen için daha çok yanmalısın.
Şöyle, koca bir mangalda nar gibi kızarmış bir gönül gerek aşkı tatman için.
Ruhun bedeninden her gün çıkıp diğer gönüle girmeli ve sen acıların en büyüğünü çekmelisin.
Sırf bu yüzden aşk’ a daha çok var gülüm...
Bir kere;
“Sevmeyi özlemelisin”
Eğer çok seviyorsan daha çok özlemeyi, eğer hiç göremiyorsan hayalini özlemelisin.
Kendinle savaşmalı, yolunu gözlemelisin bıkıp usanmadan.
Yılmamalı, yıldırmalısın aşk düşmanlarını.
Bilmelisin ki gelecek sevdan, her nerede olursa olsun.
“Acaba” yoktur.
“Bilmiyorum” da yoktur aşk lügatında.
Hele “eh” asla.
Yüreğine sığdıramamaktır sevgini, aşk.
Özlemdir aşkı aşk yapan.
Gözünden akan bir iki damlada gizlidir.
Bakışlardadır.
Dudaklarından çıkan tek bir harftedir.
Tenin tenle buluşmasıdır, aşk.
Aşk;
yüreğinin taşikardiyle tanışması, hüznün büyüsüne kapılmasıdır.
Ağlamanın en acısı ama bir o kadar yakışmasıdır gözlere ve kalbe.
Mutlulukla mutsuzluğun ilk kez bu kadar yakın olmasıdır birbirine.
Dilenciliktir aşk.
Yalvarmaktır, ilk önce Tanrıya sonra karşındaki vefasıza.
Uçan bir balonu elinden kaçırmaktır.
Gökyüzünün beyaz bulutlarla renklenmesidir.
Denizin dalgalarını çakıl taşlarına vurması ve beyaz köpüklerin oluşmasıdır.
Dünyayı tanımamaktır, asiliktir.
Ne ana ne baba, kimseleri yanına dahi yaklaştırmamaktır.
Ölüm bile tatlıdır aşkın koynuna girdiysen,
Namlunun ucuna yürümektir gülümseyerek.
Zincire vursalar dahi sadece “onun” adını sayıklamaktır.
Dağları devirmektir, kazmasız, küreksiz.
Yolları aşmaktır ayaklarına binlerce kez kara sular inse bile.
Sonsuza kadar kendini saklamaktır başka sevgilerden.
Kendini adamaktır tek bir aşka.
Tüm bedelleri ödemeyi baştan kabullenmek ve hiç pişmanlık duymamaktır.
Aşk;
sadece ağızdan çıkan tatlı sözlerden ibaret değildir.
Ağızla gönlün uyum içinde olmasıdır.
Dudaklardan dökülen her kelime gönül için emirdir çünkü.
Gönül gönüle söz vermektir, sonsuzluğun kıskanacağı bir söz.
Çalınan her şarkıda bir dörtlüğün sevgini anlatmasıdır.
Notalardaki her kıvrımın aşkı yüreğine bir kez daha çakmasıdır.
Danslardaki figürler ise “ona” ulaşmanın en yumuşak yoludur.
Her köşe başı, gelmesini beklediğin bir duraktır.
O köşeden dönsün dönmesin, oranın yüreğindeki son durak olduğunu hiç unutmamaktır.
Kime takıldıysa gönlün, onunla yaşamak için gelmiş olduğunu bilmektir dünyaya aşk.
Aşk;
yaşın ne olursa olsun doyasıya yaşamaktır sevgini.
Yıldızları sayarken koyun koyuna uykuya dalmaktır.
Beraberce sabahlamaktır bir kıyıda, sonrasında güneşin ışıklarıyla gözleri açmaktır yeni güne.
Horozun ötüşüyle sabahın kokusunu içine çekmektir.
Çünkü o hava tarifi imkansız güzellikteki gecenin armağanıdır.
Hayatın ne kadar da tatlı olduğunun kanıtıdır.
Yüzlerde gülücüklerin açması, mutlulukta bile ağlamamaktır.
Hayatın en zor anlarında kaçıp gitmek değil, aksine daha da kanatları altına girmektir sevdanın.
“Geldim” demişsen bir kere, bir daha asla ayrılmamaktır, aşk.
...
Görüyor musun gülüm?
Aşk nasıl da kutsal bir duyguymuş.
Vefasıyla, sevdasıyla ve “bir ömür boyu” diye verilen sözüyle her insanın altından kalkabileceği bir duygu değilmiş değil mi?
Hele korkakların işi asla değilmiş...
Sevmeyi özlemelisin, gülüm.
Delicesine özlemeyi.
Sevmeyi beceremiyorsan eğer, aşkın da dilinden anlamıyorsundur.
Sen sen ol aşk’ ı öğren, vefadan sonra, sadakatten sonra.
Acıtma yürekleri.
Hayattayken öldürme.
Sen iyisi mi,
Sevmeyi özle... Sadece sevmeyi gülüm.

sevmek öğrenilir mi peki... ne dersin gülüm?

e.
2006 sonbahar

Hiç yorum yok: