14 Ekim 2009 Çarşamba

Bir çocuk annesinin elinden tutmuş,
sıkı sıkı…
Aslında anacığı tutmuş
sıkı sıkı…
Kızıl mı kızıl saçları,
kısacık kesilmiş.
Küçücük kolları var.
Bacakları çelimsiz.
Annesinin elini bırakıyor bir an,
sendeler gibi oluyor.
Nedir, duruyor ayakta yine de.
Arkadaşı Ahmet, Mehmet oluyor o an.
Onlar gibi özgür.
Onlar gibi şen.
Titriyor o küçük elleri,
çelimsiz bacakları yorgun.
Olsun,
önce sağ sonra sol.
Bak, yürüdü işte.
Önüne plastik bir top geliyor.
Nasıl vuruyordu Ahmet?
Sadece düşlüyor şimdilik, yüzündeki azim pırıltısıyla…
Sonra, Mehmet bir koşu geçiveriyor önünden.
Sendeliyor, ne var ki düşmüyor.
Gülümsüyor burukça geçip gidene, şimdilik…
Anacığı geliyor hemen yanına,
uzatıyor elini.
Tutmak istemiyor çocuk,
mücadelesi ayakta kalmak tek başına…
Ana yüreği,
yapışıyor her şeye rağmen o küçük koluna,
sıkı sıkı…
Adamın birine tosluyorum,
çocuğa bakarken.
Düşüyorum paldır küldür!
Çocuk bana bakıyor,
gülüyor halime.
Ben de gülüyorum ve seviniyorum,
mutluyum.
O galip geldi diye…

Fındıkzade’deki küçüğe…

e.
2009 bahar

Hiç yorum yok: