1 Ekim 2009 Perşembe

Bir telvin halindeyim
Halindeyim ama
Olamıyorum
Kapının önünde dikilmiş duruyorum
Kâh içi geçmiş, kâh kazık gibi
Oysa eşiğe kadar gelmişken
Kapı aralığından ışığı görmüşken
Varlığımı çomaklamışken
Neden bu atalet
Neden bu korku
Hâlbuki arınmanın verdiği hazzı
iliklerime kadar hissediyorum
Bedenden vazgeçmişim
Ruhu azgın bir yabani at misali
ehlileştirmenin emeklemelerindeyim
Med-cezirler her an içimde
Bir gün karaysam, öte gün ak
Bir gün keman diğer gün gırnata
Ruhum yalnızlığa vurgun
Ben gemi çektikçe
o bir daldan ötekine koşmak için can atıyor
Günle gece birbirini tamamlamak için çırpınıyor
Kalbim yerinden çıkacak sanki
Aynaya koşuyorum
Aynadaki ben ben değilim
Hiç olmadım ki zaten
Korktu o ben hep
Suretimden korktu
Korktu dışarı çıkmaya
Esasen gerçek oydu
Beni ben yapan ruh…

Bir mağaraya girmiş ruhum
ebedi bir erbain yaşamak üzere
Bense hâlâ telvin olmak için yanıp tutuşuyorum
Ah, ne ahmaklık
Yıllardır yuvarlanırken bu acun’da
Bedenim esir almış ruhumu her adımımda
Aymak gerek, aymak
Kapının önündeyim işte
Bedeni bir kenara atma vaktidir vakit
Hızlı bir titreyiş
Kalbe dolan huzur
ve
Kapıya yöneliş
Kimseler bilmeden, görmeden
Kendinle tanışmak
Sonsuz bir tanış
Sonsuz bir farkındalık
Tanrıya olan sonsuz yakınlık
ve
Gerçek vuslata varış…

boyanmak… arınmak… arınmak… arınmak…

e.
2009 sonbahar

Hiç yorum yok: