8 Ekim 2009 Perşembe

Gece olduğunda kendimle olma vakti gelir.
Dört duvar büyük bir ayinle bana hazırlanır.
Gönlümü hoş tutmak istercesine,
nazik davranmaya özen gösterircesine tüm sevimliliğini takınır.
Bense sunakta beklerim.

Oysa sahtedir tüm bunlar,
kandırmacadır.
Sadece kendini düşünür gece,
kendi yalnız kalmak istemediğindendir bu göz boyamacılık.
Çaktırmadan, kaşla göz arasında sana yükler bütün vebali.
Kıs kıs güler senin bu hallerine, ardından teneke çalar.
Bir gece anan gelir hatırına,
bakarsın duvardaki fotoğrafına ve içlenirsin,
hem de durup dururken.
Başka gece ihanet sahipleri,
Diğer gece, eti kemiğinden sıyrılmış dostlar…
Sonra,
Sonra, yazıya vurursun kendini.
Benliğin kaybolmuşçasına hoyratça basarsın klavyenin tuşlarına.
Ne beynini düşünürsün,
ne belindeki amansız ağrıları
ne de parmaklarındaki kasılmaları.
Yazdıkça daha çok yazarsın,
hiç bitmeyecekmiş gibi.
Hüzünlüdür yazdığın her kelime,
Melankoli yumağıdır her bir öykün,
Ağlar tüm cümleler.
Noktalar ve virgüller küser birbirine.
Tam bir keşmekeş…
Hiçbiri dindirmez yüreğindeki burukluğu, çaresizliği.
Habire geceyle halvet olursun.
Ruhun ve gönlün uyuşmuş bir şekilde yaşamaya çalışırsın.
ve
Ayin başlar
ve
Sen sunakta Beklersin
Beklersi…
Beklers…
Bekler…
Bekle…
Bekl…
Bek…
Be…
B…
………….

çok ama çok beklersin…

e.
2009 sonbahar

Hiç yorum yok: