5 Eylül 2009 Cumartesi

Kolay değil sensizlik, inan…
Yaşanmışlığı ve yaşanası bir dolu aşk zamanları vardı oysa…
Ama bunlar hep sen varken olan umutlardı…
Sen olmadan önceki hayaller…
Afyonu patlamamış aşk gibi…

Onca aşkı nasıl da yaşamışım sen yokken.
Sensizlik yoktu ya o zamanlar, ondan.
Peki, sen varken...
?
Siyah beyaz renklere bürünmüş ümitler maviyle başlayıp gökkuşağıyla devam ediyordu.
Şarkılar hüzünle başlayıp kavuşmuş aşk notalarına bırakıyordu yerini.
Parktaki çocuk ağlamayı bırakıp, kum havuzunda kaleler yapmaya başlıyordu yüzündeki gülücüklerle.
Çatısı akan, çilingir sofralı çekme katın çatı akıntısı başka yöne kayıyordu birdenbire.
Maviyi unutmaya yüz tutmuş Marmara’nın denizi, maviye yakın bir rengi yakalıyordu, Çanakkale’nin kuzey Ege’ye akan akıntısı bol, serin-deli sularının eteklerinde.
Karanlık olan deniz, gemilerin tenviratlarına teslim oluyordu her gece sıfır bir suları.
Haftanın iki günü, penceremin önünden geçen kıskançlık krizine girmiş genç çiftin yüzünde gülücükler açıyordu haftanın diğer günleri.
Ayın başı ve ortasında boş olan cüzdanlarda birkaç kuruş da bulunuyordu.
Poyrazın hükümdarlığını kabul ettirdiği Ada bile melteme indiriyordu yelkenleri.
Aşka inanmayıp gülenlerin yüzünde derin bir “acabalar” hâsıl oluyordu.
Parçalanmış hayatlar toparlanmaya başlıyordu, hatta pürüzsüz bir hal alıyordu.
Şeytan ayrıntılara sığınmaya bırakıp, meleklere sevgi gösterisinde bulunmak üzere yol kenarında ellerinde çiçekler beklemeye başlıyordu.
Tüm sığlıklar derinlik oluveriyordu.
Tüm geçmişler de gelecek.
Balıkların pullarındaki matlık, güneşin başrolüyle pırıltılara yenik düşüyordu.
Vapurdaki hüzünlü kadının, hafif çizgiler oluşmaya başlamış yüzüne umutlu tebessümler takılıyordu.
Çorak bahçeler yemyeşil oluyordu, hatta çiçekler açmış da renkleriyle adeta meydan okuyorlardı hayata.

Bak, ne güzellikler vardı sen buralardayken.
Sensizlik yoktu ya o zamanlar, ondan.
Kolay değil sensizlik, inan.
Hiç değil…

hiçsizlik buymuş meğer…

e.
2009 yaz

Hiç yorum yok: