26 Aralık 2008 Cuma

Elim çenemde düşündüm geçen gece…
Bir an mıydın hayatımda?
Yoksa bir anı mı?
Bir an isen ne âlâ.
Yok, bir anı isen çok fena.
Çünkü;
“An” lara sıkışan beraberlikler kepazeliktir, yaşanır ve biter.
Kâh yayları bozuk, nevresimleri solmuş yataklarda,
Kâh bir gece kulübünün sigaradan boğulmuş, içkiden tükenmiş sivri taburelerinde,
Öpüşmenin lezzetinden yoksun, ten kokularından uzak, gecelerin karasına sığınan pespayelikler altında sevişme karalamalarıdır “an” lar.
Ne sevgiden dem vurulabilir, ne aşkın ululuğundan söz edilebilir bu “an”larda.
Derin bir iç bile çekilmeden yaşanan yakınlaşmalardır.
Aşkın esamisi okunmaz kalplerde.
Bu “an” larda ruh izin ister kalpten, yaşananları görmek istememecesine.
Hayaller duruluğunu kaybeder, bulanıklaşır.
Şefkat renk değiştirir, mavisinden sıyrılıp ziftin pekine döner...
Sabah ilk ışıklarını süzmeye başladığında renkler kendini bulur birden bire.
Ruh kalbe taşınır yeniden.
Aşk ise tüm kalbi sarmak üzere yerini alır.
Yayları bozuk ve nevresimleri soluk yatak tükürür seni, pataklarcasına alaşağı eder.
Gece yaşanan “an” lara takılan pespayeliğin sonu gelmiştir artık.
Yanına bakmaya cesaret bile edemezsin, midenin kaldıramayacağını bilirsin tecrübelerinden.
Paldır küldür kalktığın yerden, kıçına geçirdiğin donun ve fermuarını bile kapatmaya fırsat bulamadığın pantolonunla kendini dışarı atıverirsin.
Yorgun, üzgün ve bir o kadar küskünsündür kendine.
“An” bitmiştir, bir daha ki kepazeliğe kadar.
İşte bu yüzdendir “an” ın âlâlığı.
Bu yüzdendir seni “an” lara sıkıştıramayışım.
Bu yüzdendir sana kıyamayışım.
...
Anılara takılan beraberlikler ise aşktır, acıdır.
Gönül sızısını da hatırlatır,
Özlemin tarifsiz cazibesini de.
Terk etmeyi ve edilmeyi nakış gibi işler ömrüne anılar.
Ne yatak paklar, ne de sivri bir bar taburesi.
Aşkı, sevdayı her geçen gün daha şiddetli bir şekilde hissettirir,
Yaşanmışları şekil değiştire değiştire temcit pilavı gibi önüne serer anılar.
Unutmaya çabalasan da her bir kareyi, inadına tüm detayları daha da netleştirir,
Gördüğün her kişiyi, işittiğin her sesi ve hissettiğin tüm kokuları onun hesabına daha da keskinleştirir anılar.
Ne çare;
Artık sen kaçmaya çalışan ürkek bir çulluk,
Anılar ise seni avlamanın keyfine varan bir avcı olmuştur artık.
An gelir öyle acıtır ki anılar,
Avcının hedefine bir an önce girebilmek için bırakırsın kanat çırpmayı.
Ancak avcı, tecrübeli ve bir o kadar kalpsizdir, seni hedefte gördüğünde ateşlemez saçma dolu tüfeğini; öncesinde acıtır, kanatır tüm yaralarını keyif ala ala.
Tüfeğini ateşlediğinde de zaten işin bitmiştir.
Yanmışsındır artık...
İşte bu yüzdendir anıların fenalığı.
Bu yüzdendir yanmışlığım.
Bu yüzdendir düşüncelerimin cevabı hep “anı” olman...


“an” lardır “anı” ları asil yapan...

e.
2007 bahar

Hiç yorum yok: