18 Aralık 2008 Perşembe

Çocuktum o zamanlar, küçücük bir çocuk.
Büyük babamın sigara tabakasını koklardım.
İçinde sadece gelincik sigaralarının bulunduğu tabaka gül kokardı adeta.
Büyük babam büyüktü hem de çok büyük.
Çok severdim onu.
Kocaman bir güven abidesiydi.
Parmakları arasına sıkıştırdığı gelincik sigarasıyla heybetli dururdu.
Diğer eliyle de yazılar yazardı, daha da büyürdü gözümde.
Yanında oturur yazdıklarını okumaya çalışırdım.
Bana bakardı göz ucuyla, gülümserdi.
Bu gülümsemesi onu anladığımı, bir tek benim anladığımı anlatırdı bana sanki.

Aradan yıllar geçti, devasa yıllar…
Şimdilerde benim parmaklarıma sıkışmış karanfil kokulu sigara var.
Gavur malı gerçi ama güzel geliyor.
Her ne kadar gül gibi kokmasa da hoş bir koku yayıyor etrafa.
Yazarken dumanı aklımı başımdan alıyor, cümleleri yazıyor havaya adeta.
İçime çekmek istemiyorum dumanı, çünkü içimde güzel duygularım var, istemem gölge düşsün onlara...

Parmaklarımda bitmeye yüz tutmuş karanfil sigarası can çekişirken birini hayâl etmek istedim bu gece.
Bir kadını...
Güzel gözleri olsun meselâ.
Hem mavi -çakır gibi- olsun, hem de baktığında her şeyi anlatsın bana.
Aklındakileri, gönlündekileri, her şeyi...
Sevimli olsun ağzı burnu.
Hani, hokka gibi.
Hani yaramaz çocuklarınki gibi.
Her an çıkması muhtemel hınzır kelimeler hazır beklesin dudaklarında.
Güldüğünde nilüferler açsın yüzünde, çok yakışsın gülmek.
O mavi çakır gözleri daha bir parlasın, daha bir derinleşsin.
Gül gibi koksun, goncanın hayata merhaba dediğinde saldığı aromatik koku gibi duru.
Nazlı olsun biraz, hatta dozunda şımarıklığa bile eyvallah.
Bazen asi de olsun.
Kavgalar etsin kendi kendine hatta etrafıyla.
Kararlı olsun; dik, mağrur ve bir o kadar tevazua yakın.
Servi boylu falan da olmasın, çıtı pıtı bir şey olsun, o çocuksu davranışlarını tamamlarcasına.
Yüreğine gelince...
O minik bedenine sığmayacak kadar büyük olsun yüreği.
O büyüklüğe tüm sevgileri sığdırsın.
Nefretler, hüzünler ve kederler giremesin o yüreğine.
İçin için ağlayan bir yürek olmasın.
Gülünce bir daha gülen yüreklerden olsun.
Peşinde koştursun tüm sevgilileri.
Dedim ya; nazlı olsun biraz, hatta dozunda şımarık.
Kolay olmasın o kocaman yürekte yer bulabilmek.
Çünkü girildiğinde kolay olmamalı çıkmak, hatta sonsuza kadar yer bulabilmek önemli.
Orada yıllarken de ağlatmamalı o yüreği, ömür boyu mesut etmeli.
İşte bu yüzden kolay olmamalı yer bulmak o yürekte...

Bu kadın sevmeyi, sevilmeyi özlemeli.
Vefayı, sadakâti iyi bilmeli.
Sevdiğinde gönülden, içten sevmeli.
Sevildiğinde ise aşkı tüm iliklerinde hissetmeli.
Terk edildiğinde her ne kadar kan ağlasa da o koca yüreği, yine de dimdik durmalı.
Kadere de gerekli ahı çekmeli ara sıra.
Anılar birer an olarak kalmalı ardında.
Gidiyorum dediğinde ise ardına bile bakmamalı.
Vurup kapıyı çıkmalı, bir daha geriye dönmemecesine.
Çılgınlığı hüznünü yenmeli, eritmeli acıyı gönlünde.

İşte böyle bir kadın Hayâl ediyorum.
Gelincik sigarası gibi koksun, gül, gül.
Bana baksın göz ucuyla, gülümsesin.
Bir tek ben anlayayım onu, o gülümsemesi bana bunu anlatsın.
Yazdığım her cümlenin satır başı olsun, hiç nokta olmasın onu anlattığım cümlelerin sonunda.
Güven versin bana, sonsuz bir güven.
Ömrümü vereyim ona, son nefesime kadar.
O da sevsin beni hiç bırakmamacasına...

Tanrım affet beni, işine karıştım bu gece.
Bu kadın benim olsun istedim sadece.
Hatta adı “Melek” olsun…

hayâli bile güzel...

e.
2007 yaz

Hiç yorum yok: