17 Mart 2009 Salı

Bahçede otlar büyümüş.
Sürüsüne bereket çiçekler de açmaya çalışmış bu hengâme içinde.
Hatta ayrık otları bile bitmiş diğer otların ve çiçeklerin çevresinde.
Sen derdin, hatırlar mısın?
“Güzel çiçeklerin çevresinde ayrık otları da olmalı, dayanabilmeli bu vahşi hayata, zorluklarla savaşabilmeli”
Seni duymuşçasına, sana itaat edercesine dediğini yapmışlar.

Çok uzun zaman oldu bu eve ve bahçeye adım atmayalı.
Tüm eşyalar senin zamanından kalma hâlâ.
Beyaz koltuk vardı ya, o aynen pencere yanında duruyor.
Hani yorgun argın geldiğimde, kendimi üzerine attığım ve senin gelip kucağıma kıvrıldığın beyaz koltuk.

Biraz ileride, koridordaki duvarın en mutena köşesine bana ithafen göz kaleminle yazmış olduğun şiir bile aynı tazeliğinde duruyor. Bir kez daha okuyorum uzun zamandan sonra.

Bir keresinde yağlı boya resim çalışması yapmıştın, elliye otuz ebatlardaki kâğıda.
Kırmızısı bol, mavisi karar, sarısı ise seyrek, çok hoş bir tablo ortaya çıkmıştı.
Umudu anlatıyor demiştin, yarınları.
Bana biraz karışık gelmişti,
Sen de; "Anlarsın bir gün" demiştin.
Ne kadar doğruymuş.
O zamanki yürek karmaşanı anlayamamışım.
Umudun aslında umutsuzluğa doğru hızla gittiğini, yarınların ise bu kadar acı vereceğini, anlayamamışım.
Ama bugün, yine karşısındayım ve elimle adeta parlatıyorum tabloyu.

Ha, bak, yukarı çıkan sekiz basamaklı merdivendeki iz bile duruyor.
Ne kadar da iyi hatırlıyorum o geceyi.
Mutlu bir gecenin ardından evimize geldiğimizde, yukarı çıkarken az kalsın düşüyordun ancak iyi ki yanındaydım ve seni hemen kucaklamıştım.
İşte tam o sırada ayakkabım basamağa çok sert gelmiş, küçük ama derin biz bırakmıştı.
Daha sonraki gün basamak için, "temizlemeyelim, nazarlık olsun" demiştin.

Sonra, kapıdan girince tam karşıda bulunan konsol da aynı yerinde, yalnız epeyce tozlanmış.
Ama bugün içim daha rahat sanki karşısında.
İkinci çekmecesine takılıyor gözüm bir an.
Gittiğin gün bir daha açmamaya yemin ettiğim ikinci çekmece.
Orada senle ben vardık.
İki yüreğin heyecanla, aşkla attığı günlerdeki senle ben.
Sürüsüne bereket fotoğraflar mı ararsın, karakalem karalamaların mı, her birinde beni anlatan aşk şiirlerin mi?...
Her şey orada saklı.
Etrafa biraz daha bakınayım, sonrasında tekrar gelirim ve bu kez cesaret eder açarım belki de.

Ah, ah... Bahçe kapısıyla pencerenin bulunduğu köşedeki abajur nasıl da boynu bükük bana bakıyor.
Gülümseyerek bakıyorum ona bu kez.
İkizdi onlar hatırlarsan, bir tane de tam karşısında banyo kapısının az ötesinde vardı.
Karşılıklı olmasını istemiştin, her yanda ışığın olması için, aydınlık için.
Çünkü o abajurların biri sen biri bendim ve ikimizin aydınlığı sarsın isterdin bu virane evi.
Sonra gittin...
Bir tanesini de yanında götürdün.
Hani senle ben dediğimde... Belki demiştin, soğuk bakışlarını yere indirerek.
Belki bir gün yine birleşirler....
İşte, o gün bu gündür bu abajur hep boynu bükük durur köşesinde, ikizine aç.

Evin girilesi en zor yerlerinden biri;
Yatak odamız.
Ruhlarımızın birleşip, tenlerimizin koklaştığı, kalplerimizin kavuştuğu odamız.
Senin sevdiğin çiçekli örtü hâlâ yatağın üzerinde ve hâlâ düzgün.
Yerde, Nuruosmaniyedeki bir halıcıda tesadüfen görüp beğendiğin Hereke kilimi.
Terliklerin hemen yatağın ayak ucunda, kilimin bir köşesinde.
Tavanda kırmızı loş ampul.
Parfümlerinden biri komodinin üzerinde.
Perdeler kapalı.
Gardırop da bir iki parça elbisen.
Kokun ise her bir yana yapışmış sanki, sari hastalık gibi hemen işliyor içime.
Gözlerimi kırpmaya korkuyorum odaya girdiğimden beri.
Sanki bir anlık kapanışında senin karşımdaki hayâlinle baş başa kalacağım ve örseleneceğim yine yeniden.
Ama bugün hayalini iliklerime kadar içime çekiyorum büyük bir huzurla.

Aslında bugün burada olmamın bir nedeni var, hem de hayli önemli bir neden.
Hatta çok mutlu bir neden...
Bu yüzdendir duvardaki şiirini rahat okumam.
Bu yüzdendir duvardaki tabloyu silip parlatmam.
Bu yüzdendir o gece merdiven basamağına bıraktığım izi iyi hatırlamam.
Bu yüzdendir ikinci çekmecenin karşısında bu kadar rahat durmam.
Bu yüzdendir abajura gülümseyerek bakmam.
Bu yüzdendir yatak odasında bu kadar uzun zaman kalıp hayalini içime, ta iliklerime kadar çekmem.
Ve
Bu yüzdendir bahçedeki ayrık otlarına dokunmamam.
Gerçekten de çiçeklerin güzelliğine zarar vermiyorlarmış.
Aksine, çiçeğin daha da güzelleşmesine ve hayata daha da sıkı bağlanmasına neden oluyormuş ayrık otları.
Anladım.
...
Bugün...
Bugün sen geliyorsun bu eve.
Evimize.
İşte bu yüzden bu denli rahat ve kararlı dolaştım evimizi.
Bu yüzden böyle umut ve neş'e doluyum.
Mutluyum.

Hadi bakalım daha yapılacak daha çok iş var.
Peki ya ikinci çekmece...?
Onu da sen gelince açarız...

beklemek ne acı... özlemek ne fena... ama ya gelmen… ne âlâ...

e.
2007 yaz

Hiç yorum yok: