2 Mart 2009 Pazartesi

Sazlı, sözlü sade bir mekandayız.
Çalgılı, yemeli, içmeli orta halli bir yer.
Masalar epeyce dolu. İnsanlar derli toplu gibi.
Amaç katıksız eğlence.
Gece yavaş yavaş ilerlemelerde. Müziğin dozu biraz daha artmış durumda.
İnsanların gülüşmeleri kahkahaya dönüşmeye başlıyor.
Karşısında oturan kişiye müziğin sesini yenmek istercesine avazla bir şeyler anlatmak isteyenler mi dersiniz, yoksa daha gecenin ortası olmasına rağmen çoktan çakırkeyif sınırını aşıp da masanın bir kenarına çıkartma yapan mı.
Fakat bir çift var ki.
Hani, masaya oturdukları ilk dakikadan itibaren istiflerini bozmayan öylece eğlenceye kıyıdan tutunabilen nadir tipler vardır. İşte öyle bir çift.
Sanki birileri silah zoruyla ‘Gideceksin eğlenmeye’ demiş, bunların da başka çareleri olmayıp gelmişler gibi.
Böyle mekanlarda böyle tipler ister istemez başka masaların ilgisini çektiği gibi bir de canını sıkar.
‘Yahu bu kadar para bayılıyoruz buraya. İyi değil mi acep? Baksana hiç eğlenmiyor şu masa’ diyesi gelir insanın. Amma ve lakin diğer normal masaların eğlenmekte olduklarını görünce endişelerin yersiz olduğu anlaşılır ve eğlence tam gaz hatta daha fazla gazla devam eder.
Fakat her ne olursa olsun eğer bu tuhaf çift biraz yakınınızdaysa, konuşmalarına kulak misafiri olmak için o geceki eğlencenizden feragat edebilirsiniz.
Böyle tiplerden bir sürü vardır bu gibi yerlerde.
Tuhaf çift neden neşesiz ve sfenks gibi? Sorusuna cevap bulmak için bu kişilerin kulakları gece boyunca kocaman olur.
Bir yandan fasılın en can alıcı bölümleri darbuka ve gırnatanın eşliğinde macun kıvamını almışken, diğer yanda çanak halini almış koca bir kulak gecenin en renkli görüntüsünü vermektedir etrafa...

Acaba ne konuşuyorlar aralarında? Kibar birilerine benziyorlar. Çanaklar devrede. İşte erkek daldı lafa;

- Tabaktakileri neden yemiyorsun, beğenmedin mi yoksa?

- Hayır çok güzel de pek alışık değilim bu tip yiyeceklere.

Hayda! Nesi var ki, alt tarafı ara sıcak dediklerinden birkaç misket köfte, yanına onun imitasyonu patates köftesi birde paçanga dedikleri çıtır kıvamında börek. Bunun neresi değişik Allah aşkına. Ye be kızım. Neyse dur bakalım başka neler konuşuyorlar;

- Peki sen bilirsin. O zaman birazdan sıcak yemek gelir onlardan yersin.

- O da taze midir ki? Sonra bozmayalım mideyi?

- Yok canım nereden çıkarıyorsun. Buranın mezeleri ve yemekleri iyidir.

- Ooo, bakıyorum da çok iyi biliyorsunuz buraları beyefendi.

- Yok canım, hatırlasana beraber gelmiştik uzun bir süre önce.

- Tabi ki hatırlıyorum. Fakat arada bensiz de gelmişsin gibi geldi de.

- Gelmedim canım. Hem gelsem söylerim. Öyle değil mi?

- Bak bakkk, demek her an gelebilirsin.

- Pakizeee! Nereden çıkartıyorsun bunları?
- Bir yerden çıkarmıyorum. Kendin söylüyorsun.

- Pakize, buraya eğlenmeye, haftanın belki de ayın yorgunluğunu atmaya geldik. Gel istersen zehir etme de usulca keyfimize bakalım.

- Ne biçim konuşuyorsun Ali Atıf. Haddini aşıyorsun.

Eyvah eyvah ortam ısınıyor. Açın pencereleri. Dur bakalım iş nereye varacak;

- Bak güzelim, bak civcivim...

Ne civciv ne civciv. Yahu bu olsa olsa sarı arı be. İçini kemiriyor vız vız.

- Ali Atıf, senin hakaretlerini dinleyemem lütfen sus.

- Ya Pakize ne dedim ki?

- Daha ne olsun, kendince ağzımı kapatmamı ve eğlenmek istediğini söyledin.

- Ne dememi bekliyordun. Sakin olmanı ve gecenin tadını çıkarmanı söylemek istedim. Hepsi bu. Ama sen aldın konuyu ta hakaretlere kadar getirdin. İş mi yaptığın? Açtıracaksın şimdi ağzımı.

- Siz erkekler hep böylesiniz. İşiniz bittiğinde hemen gerçek kimliğinize dönüyorsunuz. Açsan ne olur?

Ne işi? Ne kimliği? Hayırdır. Bak merak ettim şimdi...

- Yani tüm hayatını çekilmez yapıyorum öyle mi? Ama yataktayken hiç de böyle konuşmuyorsun. Aksine incitmemek için her türlü kılığa giriyorsun.
İşin bitince de o canavar haline bürünüyorsun.

Haa tamam, mesele şu yatak muhabbetiymiş. Evet, dinlemedeyim,tamam;

- Pakize biraz daha yavaş lütfen. Yalnız değiliz.

- Ne olacak. Kim duyacak? Baksana zangır zangır çalıyor senin bayıldığın fasılcılar.

- Tabi çok güzel çalıyorlar! Ama sen izin vermiyorsun ki dinlememe.

- İşte işte bak. Birde sana bir şey söylemedim diyorsun. Al işte kendi ağzınla bir kez daha yakalandın.

- Ne yakaladın yine Pakize.

- Söyler misin bana Ali Atıf kaç aşifteyle geldin buraya.

- Ne!

- Duydun duydun. Kimlerle, hangi sürtüklerle geldin buralara?

Aman! İşler çatallaşmaya başladı. Bakalım kim kimin kafasında kıracak kadehleri...

- Bak Pakize, haddini aşmaya başladın dikkat et. Sinirlerim iyiden iyiye bozulmaya başladı.

- Aman aman, beyefendimiz sinirleniyormuş! Sen fasılını dinle de sakinleş!

- Ya sabır!

- İşin sabırlara kaldı değil mi? Tabi yıllar geçince sabır. Siz erkekler busunuz işte. Elde edinceye kadar. Sonra başkasının tabağındaki yemeğe göz dikersiniz.

- Ya ben kime göz diktim Allah aşkına!

-Bilmem artık. Yakalayamadım daha. Ama sen hiç merak etme mutlaka yakalayacağım bir gün. Hem de suçüstü yapacağım.

-Neyi yakalıyorsun Pakize?

- Seni. Kimi olacak? Hem şimdilerde zina da suç sayılacak. Oh! Bir güzel suçlu da olursun. Evlilik sırasında edindiğimiz mallar da benim olur. Kalırsın dımdızlak ortada. Aklın başına gelir belki o zaman. Yokkk, yok. Siz erkeklerin aklı yok ki gelsin!

Aman ne kadınmış be? Düşman başına desem, günah be, ona da günah.

- Pakize lütfen içmeyi bırak artık. Zira saçma ötesi konuşmaya başladın.

- Tabi doğrular serilince ortaya. Çok içtin!

- Bana bak kes artık! Kendi kırdığın cevizlerin faturasını bana ödetemezsin tamam mı?

Hah! Bir de kadının cevizleri çıktı. Haydi hayırlısı. Bakalım neymiş;

- Aaa! Ne demek istiyorsun sen?

- Çok iyi anladın. Bana taktığın boynuzlar bini aştı be! Kafamda saç kalmadı boynuzlar yüzünden!

Aaaaa! Bu ne ya...Kadına bak!

- Biraz daha sakin olur musun. İnsanlar bize bakıyor.

- Baksınlar baksınlar da senin rezilliğini öğrensinler. Hem sen demiyor muydun fasılcılar çalıyor bir şey duyulmaz diye.

- Ama ben senin gibi gelişigüzel konuşmadım.

- Nasıl konuşmadın. Deminden beri itin kıçına soktun beni be!

- Ali Atıf lütfen...

- Yok lütfen mütfen. Anlat bakalım. Beni nasıl aldattığını anlat. Haydi bekliyorum. Herkes duysun!

- Neler diyorsun? Sakin ol lütfen. Ben seni aldatmadım.

- Ben her şeyi biliyorum Pakize. Senin ağzından duymak istiyorum. Daha kötü şeyler olmadan anlat. Yoksa...

- Peki peki... Ama sen de hak etmiştin. Hep iş hep seyahat. Bir kere bile beni düşünmedin. Oralarda başkalarıyla olduğunu düşündüm.

- Böyle hasta bir düşünceyle git onunla bununla kırıştır yani doğru bir şey mi bu? Söyler misin? Bunca insan var sıkıntı içinde olan. Böyle şeylere baş vurmuyorlar. Ama sen kalk benimle bir kere olsun konuşmadan, bana inanmadan başkalarına git.

- Tamam hataydı biliyorum. Ama ne yapayım. İntikam almak istedim sadece.

- İntikam ha! Bana bak, şimdi sus hiçbir şey konuşma ve önüne gelen şeyleri ye. Ve bu gecenin tadına var. Zira bu son gecemiz olacak... Özellikle senin son gecen...

Hıh! Aman tanrım. İş tamamen boka sardı. Adam kadını öldürecek be!
Ne yapsam. Belki başka bir şey söylemek istedi de ben öyle anladım...Yok, yok kesin vuracak bu kadını. Baksana kadının ağzından da öğrendi boynuzlandığını. Görünüşüne bakılırsa bu kibarlılığın yanında bayağı asabi bu adam. Çeker vuru şerefsizim. Burada bile. Allahım ne yapmalı? Acaba çaktırmadan arkadaşlarıma mı anlatsam? İnanmazlar ki bana. Üstelik bir de sarhoş damgası yerim. Şef garsona söylesem, onlar da polise falan haber verseler. Böylece bir aile faciasını da önlemiş olurum. Bir aile kurtulur, fena mı olur?
En iyisi böyle yapmalı:

- Şefim bakar mısın?

- Buyurun efendim.

- Şey... Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum...

- Efendim biraz daha yüksek sesle konuşur musunuz. Müzik var da duyamıyorum.

- Elbette. Diyecektim ki...

- Ah! Affedersiniz şuradaki masaya bakmak gerekiyor. Bir dakika lütfen. Hemen geliyorum.

- Peki. Bekliyorum.

Söylemesem mi acaba. Sesler de kesildi. Dur bakayım;

- Seni ne kadar seviyorum Pakize bir bilsen.

Ha! Ne oluyor yahu!

- Bilirim Ali Atıfım. Çünkü benim sana karşı olan sonsuz sevgimi bildiğimden beni ne kadar çok sevdiğini anlayabiliyorum.

- Sensiz bir yaşam düşünemiyorum. Tanrı beni sensiz bırakmasın.

- Yok yok ilk önce beni alsın tanrı yanına Pakizem. Ben sensiz yaşayamam.

Haydaaa! Çok mu içtim yoksa başkaları mı geldi bu masaya. Ama olamaz isimler aynı. Neler oluyor ya!

- Özür dilerim diğer masaya gitmek zorundaydım. Buyurun efendim arzunuz.
Beyefendi…

-Ha…

-Az evvel beni çağırmıştınız yanınıza

-Ha , evet… Ben şu arkamdaki masa...Ama yok bir şey. Aslında var bir şey. Aslında aldatmak. Zina falan. Son gece demişti... Vuracak kadını...

- Anlayamıyorum efendim. İyi misiniz? Bir sorun yok ya?

- Hem var hem yok.

- ???

Bu sırada başka masadaki bir kulak olanları ta başından beri duymaktadır! Bu kulak, gecenin başından beri masadaki garip çifti ve onları dinlerken kulağı kocaman olan diğer masadaki şaşkın adamı dinlemektedir;

- Böyle olunca öyle keyifleniyorum ki Pakize. Anlatamam.

- Sorma Ali Atıf bende. İnsanlar hadlerini bilmeliler. Umarım bu ona iyi bir ders olmuştur. Bir daha eğlenceyi kendi masasında aramayı unutup sağ sola kulak kesilmez artık. Bu gece ne kadar eğlendim anlatamam. Tüm yorgunluğumu attım vallahi.
...

Hay Allah... Benimki de iş hani.
Eğlenceyi bir kenarı atıp tüm bu olanları dinliyorum.
Kim?
Ben mi dinliyorum?
Yok canım. Ne alakası var. Ben eğlenmeme bakıyorum.
Yoksa...Yoksa...
Tanrım kulağım.
Kulağım kocaman olmuş!

biraz edep ya hû...

e.
2004

Hiç yorum yok: