20 Kasım 2008 Perşembe

Herhangi bir tren istasyonu…
Bir hayli uzun görünüyor göze.
Tren kalkış saati; on dokuz kırk beş.
Daha vakit erken, uzunca yolun hakkını vermeli ağır aksak yürüyüşle, sindirerek.
Vedaların kasvetli hüznü sarıyor ruhu kalkışa on beş kala.
Nedir, derinden gelen belli belirsiz bir melodi sıkıntıya mola verdiriyor kısa süreliğine.
Adımlar daha bir kendini bilerek atılıyor sese doğru.
Tınısıyla insanın yüreğini yerden yere vurarak darmadağın eden bu ses...
Evet, bu ses;
Bir Kanun sesi…
Bu tınıya belli belirsin eşlik eden hüzünlü bir erkek sesinin iç paralayıcı melodisi kulaklardaki yerini sabitliyor adeta.
Sanki kanunun tellerinden yayılan melodi yalnız değilmiş de insan sesiyle bir bütünmüş gibi, öylesine doğal öylesine bütün.
Adımlar adrese teslim ediyor bedeni ve hatta kulakları.
Temiz pak bir adam,
Yaş elliyi iki bilemedin üç geçmiş.
Tıraşlı yüzüne bir tebessüm peydahlanmış,
Yakışmış.
Ama ya gözleri…
Görünmüyor,
Kara bir gözlük var.
Olsun, varsın karanlık olsun önü, ardı, sağı, solu.
Dudaklarındaki tebessüm ve kanun’un üzerinde dans eden parmakları aydınlıktan öte bir his veriyor ya onu seyredenlere, yeter.
Öyle bir his ve hayranlık ki bu,
Yanındaki kadını son anda fark ettiriyor insana.
Sarı saçları ve kibar giyimiyle, ellisini iki, üç geçmiş yaşamıyla müşfik bir refikayı andırıyor bu kadın.
Gözleri aydınlık bu kadının,
Bir eli adamın omzuna hafifçe dokunur gibi asılı.
Gözleri onu izliyor yarı hayranlık ve sevgiyle.
İkisinin de yüzlerindeki tebessüm yorgunlukla saklambaç oynuyor adeta,
Kıyasıya savaşıyor hayatın ta kendisiyle.
Yorgunluk da hüzün de bana mısın demiyor bu iki sıkı bedende.
Bu dimdik kadın bir de eşlik ediyor mu Sadettin Öktenay ’ın nihavent makamındaki “Günlerdir İçime Çöktü Ayrılık” eserine…
Kalmıyor kelimelere lüzum,
Gerekmiyor bir cümle dahi kurmaya.
İnsanın ruhundan sıyrılası, gözlerinden utanası ve
Aşklarının tümünü silesi geliyor yaşamından.

Su gibi, bir gülüşün anlık mutluluğu kadar çabuk geçiyor zaman.
Tren sireni vedayı haykırıyor kanun’un nahif notalarına inat.
Yok mu birkaç dakika daha kondüktör?
Bir şarkılık zaman da mı yok?
Yok değil mi? Sen de haklısın.
Olsa ne olacak ki hem,
Değil mi ki veda yanı başımızda,
Ha çaldı ha çalacak kapıyı…

Tuhaf bir gidiş bu gidiş;
Bir bilet,
Bir küçük bavul,
Uzunca bir istasyon yolu,
Sonrasında
Bir parça hüzün,
Bir parça kanun,
Bir parça müzik,
Bir parça aydınlıktan öte gözler,
Bir parça müşfik kadın
Ve koca bir parça;
Tebessüm
Tuhaf bir gidiş bu gidiş…

hayat bu olmalı… bir el omuzda, hafifçe dokunur gibi asılı…

e.
2008 yaz

Hiç yorum yok: