10 Şubat 2009 Salı

Adanın kekik kokuları sinmiş üzerine.
Buram buram geliyor kokun hafif meltemle.
Deniz ise tüm ihtişamı ve maviliğiyle izlemekte bu kekik kokulu kızı.
...
Geçen zamanın birinde rüyamda görmüştüm tanımadığım bir kızı.
Tüm adayı dolaşıyordu, yüzüne gülümseme çok yakışmıştı.
Gözlerindeki derin ve yakıcı bakışlar ise kısa bir süreliğine tatile çıkmıştı adeta.
İncecik, o her an kırılması muhtemel bedeniyse her türlü zorluğa kafa tutarcasına kıvrak hareketlerle nazire yapıyordu etrafa.
Çevresinde asker gibi duran zeytin ağaçları onu selamlıyordu.
O ise gülümsüyordu hala.
Dünyaya dikleniyordu sanki.
“Ben buyum işte, serseriyim, asiyim, ama, sonuna kadar da aşkla doluyum” der gibiydi.
Nihayet bir kıyının dibindeki kayaya oturuverdi.
Yorulmuştu.
Bakışlarındaki çözülesi imkansız derinlik bu kez denizin sonsuzluğunda kaybolup gidiyordu.
Birkaç damla yaş önce sağ sonra sol yanağından süzülmeye başlıyordu yavaş yavaş.
O bile yakışıyordu; hüzün ve getirdiği yaşlar.
Minik yüzünü ellerinin arasına alıyor ve bakışları daha da derinleşiyordu, hüznü daha bir coşuyordu.
Deniz, yanına gidene kadar sakindi ama o da dayanamadı.
Beyaz köpükler ona bir şey anlatırcasına köpürdükçe köpürdü.
“Yapma, bak ben de yanındayım” der gibi.
Sonra, meltem nöbet sırasını poyraza devrediyor, poyraz da yanına geliyor şimdi, gözyaşlarını alıyor yanaklarından, hiçbir yere dokundurmadan içine çekercesine götürüyor bilinmeyene doğru.
Güneş ise batmamakta direniyor ve son sıcaklığıyla ışıklarını sadece kekik kokulu kıza gönderiyor. Yanaklarında kalan yaşların izlerini kurutmak için.
Hepsi ama hepsi gülümsemesini bekliyorlar şimdi.
Gözleri hala uzaklara takılı halde yerinden kalkıyor ve onun için çırpınan doğaya gülümsüyor, teşekkür edercesine.
...
Uyanmıştım, dudağıma takılmış tebessümle ve gözlerimden süzülen bir iki damla yaşla.
Sanki ben o adanın deniziydim, poyrazıydım, güneşiydim.
Ondan böyle uyandım belki de.
Bu ada hangi adaydı?
Bilemiyorum.
Peki, bu kız kimdi?
Onu da bilemiyorum.
Bazen bu rüya gelir aklıma. İşte o zaman seni başka bir senle anarım.
Hani böyle;
Kekik kokan,
Denizin kızı,
Güneşin ilahesi,
Gözleriyle beni sarsan ve saran,
Herkesi peşine taksa da bir tek beni arayan,
Yanımdayken hiç konuşmadan, aşkını sadece gözleriyle anlatan,
Dudaklarını dudaklarıma kilitlediğimde ürkek bir kırlangıç gibi titreyen,
Hayatla kavgaya tutuşabilen.
Bu rüyamın ne anlama geldiğini bilemiyorum ama seninle öyle sen oldu ki.
Aynen rüyamda olduğu gibi sen de arada sırada geliverirsin aklıma.
Ruhuma aldırmadan giden kadın olarak.
Belki de bu rüyam ondandır.
Hani seni böyle kabul etmek isteyişimdendir.
Benim olmanı isteyip sen kaçtıkça seni daha çok bekleyişimdendir.
Kaç yıl oldu beni örselediğin Allah aşkına?
Bir, üç, beş...
Bilemiyorum.
Fark etmez de zaten.
Önemli olan kalbimdeki yerin,
Benim seninkinde olan yerim de ilgilendirmiyor.
Vazgeçtim çünkü senden.
Vallahi geçtim.
Sümen altı ayrılık da değil bu,
El altından ayrılık hiç değil.
Saka kuşu kafesinde mutsuzsa kanatlarını bedenine iyice yapıştırır ve şişer, öylece hareketsiz durur. Ne yemek yemek ister ne de su içmek.
Sadece durur.
Özgürlük girmiştir bir kere kalbine.
Sende öyleydin içimde.
Kanatlarını çoktan bedenine yapıştırmış, konuşmuyordun.
Bende bugün pencereyi açtım ve seni uçurdum.
Kalbimin penceresi bir an açık kaldı, içim boşaldı.
Ama ardıma bakmadım, inan.
Baksam belki bende kanatlanmak isteyecektim.
En güzeli bakmamaktı.
Hep bir merak olacak içimde,
“Acaba sen baktın mı?” diye.
Ne kadar da kocamanmışsın gözümde ve kalbimde.
Düşünüyorum da;
Pamuklara sarılıp sarmalanacak kadar değilmişsin sen aslında.
Ruhumu sana emanet edecek kadar iyi bir emanetçi de değilmişsin.
Kalbimin ağrılarını dindirecek bir keman ya da şarkıların notalarını yazacak bir sevdalı da değilmişsin.
Sen sadece bir yokluk sevdasıymışsın.
Hiçlik,
Anladım...
Baksana, var olmayan kekik kokulu bir kız, beni aldı, seninle çarptı, topladı ve sonunda böldü.
İşlem tamam.
Şöyle bir bakıyorum, ne kadar da çok ‘Bilemiyorum’ saklanmış ruhuma.
Ne fark eder ki.
Bunca yıl sen saklanmışsın, bırakayım birkaç da ‘Bilemiyorum’ saklansın.
Çok mu...?

burnuma kekik kokuları gelmiş... çok mu?

e.
2005

Hiç yorum yok: