18 Şubat 2009 Çarşamba

Günaydın.
Bayağı uyudun bu gece.
Eh normal, kolay değil, ameliyat geçirdin.
Sünnet bile olsa insan kendini kötü hissediyor, kaldı ki daha ağır bir operasyondu bu.
Çok şükür her şey yolunda geçti. Bir sorun yok.
Yarına çıkabilirmişsin hastaneden.
Ama her ihtimale karşı bir gece daha kalman daha iyi olurmuş.
Bakma öyle, doktorun yalancısıyım.
Sen bırak şimdi bunları. Bitti ya her şey,sen ona bak.
Yok, gece uyumadım.
Geçen gece de uyumamıştık biliyorum.
Beni boş ver. Bilirsin ben alışkınım uykusuzluğa. Bir iki saat yeter artar bile.
Hem sen demez miydin? “Nasıl dayanıyor bu herif şu uykusuzluğa” diye.
Allah vergisi işte. Birkaç saat beni çelik gibi yapıyor.
Ben bu gece de yanında olacağım.
Bak! Yine diktin gözlerini.
Bir şey olmaz, ben daha bitmedim.
Bitersem nasıl olsa hastanedeyiz, beni de yan odaya alırlar,tam olur o zaman.
Ben sevgilini aradım.
Sana sürpriz olur diye düşündüm.
Adını duyunca nasıl da mayıştın hemen.
O da gelmek için can atıyordu zaten.
Ben geliyor musun deyince, bir sevindi ki sorma.
Sandım ki telefon ahizesinden fırlayıp buraya geldi.
Akşam yirmi uçağıyla burada.
Tamam, o zaman ben gider dinlenirim otelde.
Bak hemşire geldi. Pansuman zamanı. Ben dışarıdayım. Çıkınca tekrar yanına gelirim.
Aramamı istediğin bir yer var mı?
Biliyorum annen ararsa ufak bir soğuk algınlığı var ve dinleniyor diyeceğim.
Dayın da neredeyse gelir. İyi ki ona haber vermişiz. İnsanın bir büyüğüne ihtiyacı vardır her zaman.
Hele böyle durumlarda.
Hay Allah sen kalk buralara iş diye gel ve ufak da olsa bir operasyon geçir.
Neyse geçti işte.
Hadi ben dışarıdayım.
Dışarı çıkıyorum
Ah! Hoş geldin dayı.
İçeride hemşire var. Pansumanını yapıyor.
İyi ki buradasın, seni soruyordu.
Merak etme her şey yolunda. Sıkılacak bir durum yok. Sadece morale ihtiyacı var.
Hah! Hemşire çıktı.
Buyur dayı. Ben buralardayım. Sen yalnız görüş istersen.
Akşam
Oooo! Hoş geldin.
Seni bekliyor. Gözü yollardaydı. Deminden beri saati sorup durdu.
Uçak rötar yaptı galiba. Neyse geldin ya.
Dayısı içeride. Gir tabi. Sen girmeyeceksin de kim girecek.
Peki beraber girelim.
Bak sana kimi getirdim?
Ta ta ta taaam!
Haydi bakalım çifte kavrulmuşlar, giderin hasretinizi.
Eh! Ben gideyim artık.
Nasıl olsa iyisin ve yakınların yanında.
Hem yapılacak işlerim var.
Nasıl? İnanamıyor musun bu söylediklerime?
Neden?
Böyle bir durumda nasıl gitmek isteyebilirim.
Öyle mi?
E, yakınlarınla olmak istersin belki, özellikle sevgilinle.
Onlar ayrı ben ayrı biliyorum.
Tabi ki senin nazarında yerimi de biliyorum.
Kimselere satmayacağını da biliyorum.
Ama ne bileyim belki de yalnız kalmak istersin.
Malum uzun zamandır yanındayım.
Hasta psikolojisini bilirim az çok.
Saçmalama. Her zaman kötü gününde yanındayım.
Hiç seni başkalarına bırakır mıyım be dostum? Elbette ben olacağım yanında.
Tamam tamam kızma hemen.
İşim yok. Uydurdum.
Demin söyledim ya;
Belki yalnızlığa ihtiyacın olur diye.
Bilirsin beni, iste canımı vereyim.
Böyle konuşma bir daha;
Satış matış falan. Duymayayım...
...
Ne mücadele vermiştik işlerle ama. İşin büyüğü sendeydi.
Bense sana destek olmalardaydım.
Keyifli işler çıkarmıştık.
Hele sonrasında yapılan tartışmalar yemek masasında en büyük eğlence halini alıyordu değil mi?
Ve hastalığının nekaheti için dinlenmeye doğru yola koyulmuştuk sonunda.
Bir hayli yorulmuştun.
Bir de bu ameliyat, hem moral hem fiziken bayağı hırpalamıştı.
Kolay değil.
Olsun, gideceğimiz yer senin en büyük tedavi merkezindi nasıl olsa.
Mavi sular.
Şimdi sen orada bir iki dalış yapardın. Şöyle bir deniz dibini tarar, Lüferle, İskorpitle ve şansın varsa Orfozla hasbıhalini eder kendine gelirdin. Üstelik eskisinden daha sağlıklı olarak.
Biraz fazla takıyordun kafana ama.
Doktor üstelik korkma demişti.
Bir şey olursa hemen müdahale edilecekti zaten.
Ben de sana sıkılıp günlerini zehir etme derdim hep.
Hatırlar mısın, güzel bir nekahet geçirmiş ve sağlığına kavuşmuştun.
Her şey eskisi gibi olmaya başlamıştı.
Ben de yanındaydım. Üstelik annen de yanındaydı. Hatta kardeşin. Hatta sevgilin.
Oh! Var mı senden kralı?
Ne güzel.
Seni onlara emanet etmiş ve müsaade istemiştim.
Çok teşekkür etmiştin bana. Neyin teşekkürüyse bu?
Üstelik hakkını nasıl ödeyeceğim gibi saçma sapan konuşmuştun.
Böyle şeylerin lafı mı olur demiş ve saçmalamaman gerektiğini söylemiştim.
Hüzünlü bir ayrılıktı. Vedalar hiç mi hiç hoş değildir.
Hele hele böylesine zor geçen günlerin ardından.
Zehir gibidir.
Ama her şeyin bir sonu var elbet.
Eyvallah demiş ve ayrılmıştım yanından.
Bunlar acı tatlı anılar işte.
Anılası en güzel günler, her ne kadar sıkıntılı geçmiş olsa da…

Hatırlıyor musun? Nasıl da başımıza gelmişti böyle bir arıza yıllar önce.
Başka bir kentte, yabancı insanların yanında sen kalk rahatsızlan.
İyi müdahale edildi.
Gerçi tanısı geç konmuştu arızanın ancak sen neticeye bak.
O günden bu güne haber almadım senden. Hiç şikayetçi olmadım.
Sevdiklerin yanındaydı. Aklım sende değildi.
Günleri aylar izledi hala bir haber yok senden.
Bir ay iki ay derken bir üçüncüsü...
Bir tuhaflık var bu işte. Dur bir telefon edeyim.
O da ne?
Telefonunu açmıyorsun.
Belki müsait değilsin. Mesaj göndereyim müsait olunca ararsın?
Bir ay daha geçti hala cevap yok...
Yahu ne oldu şimdi?
Elime tesadüf bir dergi geçiyor bu günlerde. Güzel bir denizcilik dergisi.
Karıştırıyorum yaprakları. Seni görüyorum.
Denizleri sevdiğinden seninle röportaj yapmışlar.
Ne güzel deyip başlıyorum büyük bir iştahla cümlelerini okumaya.
Güzel gidiyor. Sonuna doğru geliyorum;
Hassiktir!
Dost yoktur, demişsin.
Her dost dediğim de bir yamuk gördüm, demişsin.
Bir ara hastalandım ameliyat oldum, demişsin.
Doğrudur.
En son bir dostum vardı. O da bu hastalık muhabbetinden sıkıldı kaçtı gitti demişsin.
Duble Hassiktir!
Bu benim yahu. Buz gibi ben.
Nereye kaçtım yahu ben?
Başka hayatlar mı yaşadık?
Yoksa ben başkasıyla mıydım o soğuk hastane koridorlarında?
Sanırım orası hastane değil kestaneymiş meğer…
Toparlanıyor ve sana bir mesaj gönderiyorum.
Çok kırıldım. Neler oluyor böyle? diye.
Öyle bir cevap geliyor ki. Kanım donuyor.
Bu güne kadar dostluk adına yaşanan tüm güzellikler kötülükler bu cevabın içinde kaybolup gidiyor. Hem de bir daha asla geri gelmemecesine.
Her şeye eyvallah.
Saçmalamalarına da eyvallah.
Ne yalan söyleyeyim.
Hakkımı fazlasıyla ödedin dostum.
Üstünü vereyim diyeceğim,
Ama yoksun...
Neyse, gördüğümde veririm!
Düşünüyorum da;
Fazla ince düşünmek pek geçerli akçe değilmiş.
Düşünüyorum da;
Bir kişiye, bu kim olursa olsun; arkadaşlığını, dostluğunu, vermeyecekmişsin.
Düşünüyorum da;
Bazı dostluk ayarlarını kendinde gizli tutacakmışsın.
Uluorta sergilemeyecekmişsin.
Kendini hırpalamayıp işi oluruna bırakacakmışsın.
Bunları bir gece rüyama giren Ak Sakallı Dede! söyledi.
Hem de karşımda kahkahalar atarak.
Neyse bu kahkahaların anlamı?
Sahi nereden çıktı bu öykü?
Hiçbir yerden aslında.
Tamamen hayalden.
Olmayan, herhangi bir olay ve kişilerden.
Tamamen Hayalden...

dost mu? hasss...

e
2004

Hiç yorum yok: