19 Şubat 2009 Perşembe

İlk veda senden geldi hercai menekşem.
Kahredici sessizliğin ardına saklanan buymuş meğer.
Günlerdir gülmeyen yüzün haykırıyormuş meğer vedayı,
Dudaklarından binbir zahmetle çıkan soğuk cümleler de öyle.
Solgun yüzün ayrılık hazırlığı yapıyormuş meğer.
O yüzden eski neşen yokmuş yerinde.
Tapılası gözlerin o yüzden fersiz kalmış.
Ellerin ellerimi terk etmek üzereymiş, bu yüzden buz gibilermiş meğer.
Kokunu evde bırakmışsın yanıma gelirken,
Pamuk gibi beyaz tenine yapışmış o narin kokunu.
İstememişsin tüm güzelliğini getirmeyi bu son buluşmaya.
Hakkım olmadığını düşünmüşsün son kez seni koklamaya.
Kaç gün oldu bilmem, adımı da söylemedin hiç.
Hani bir çok anlamlar katıp söylediğin adımı.
Meğer başka isimlere hazırlık yapıyormuş dilin.
Başka isimlere özenmiş, meraklanmış...

Kısacası nazlım;
Vedanın tüm ayrıntılarını düşünmüşsün.
Nasıl katı kalpli olunacağını,
Nasıl yalanlar söyleyeceğini,
Nasıl gönül yarasını derinden açacağını...
Hepsini düşünmüşsün.
Hangi arada bu cesareti topladın tanrı aşkına?
Hangi arada sevgiyi attın bir çöplüğe gözünü kırpmadan?
Hangi sokaktaydı o çöp kutusu?
Geriye bakıp gözlerin doldu mu peki uzaklaşırken olay mahallinden?
O attığın sevginin içi ne çok doluydu, biliyor muydun peki?
Sürüsüne bereket yaşanmışlıklar,
Sürüsüne bereket yarınlara saklanmış güzel umutlar vardı.
Bir ömür boyu ikimize yetecek kadar içi dolu bir sevgiydi o attığın.
Hadi attın diyelim.
Sence yakıştı mı o çöplüğe?
Herhangi bir sokağın köşesine bıraksaydın keşke.
Veya bir cami avlusuna.
Ya da bir sahil kenarında bulunan derme çatma çakıllar arasına sıkıştırsaydın.
Daha makbule geçmez miydi?
Sence yakıştı mı o çöplüğe?...

Hayat kısa hercai menekşem.
Olur ya; gün gelir o çöp kutusu önünden geçiverirsin.
Acaba hatırlar mısın o günü?
O çöp kutusu yerinden kalkmış olsa bile için sızlayacak mı oradan geçerken?
Yoksa o semtin adını bile unutmuş mu olacaksın?
Yoksa ilk vedanın senden gelmiş olmasının gururu mu saracak her bir yanını?
O gururun verdiği mağrur gülümseme mi takılacak dudağına?
Ne de olsa vedanın ardından kalbini temizlemiş olmalısın.
Benim ki de laf işte, tabi ki unutacaksın her şeyi...

İlk veda senden geldi hercai menekşem.
Geldi gelmesine ama, ben hâlâ düşünüyorum,
Yakışmadı sana be!
Tıpkı narin bir kadının parmakları arasına sıkıştırdığı ve hiç yakıştıramadığım bir sigara izmariti gibiydi bu veda.
Öylesine yakışıksızdı işte.
Öylesine anlamsız.
Ve bir o kadar namertçe...
Hayat pamuk şekeri değildir elbet.
Ömrün tamamı mutlulukla bezenmez mesela.
Tüm âşıkların kavuşması beklenmez.
Nefesin ille de başka bir nefesle sonlanacağı diye bir şey de olamaz.
Güzel ve çirkin.
Doğru ve yanlış.
Başlangıç ve sondur hayat...

İşte, hayat bu denli kısayken,
Yakışmadı bu veda sana hercai menekşem.
Hani, vedaların da bir asaleti olmalı.
Her ne kadar kederden başka verdiği bir şey yoksa da gönüle, başı dik olmalı vedaların.
Nasıl bir an bile düşünmeden “seni seviyorum” çıkıyorsa dilden,
“Seni sevmiyorum artık” da çıkabilmeli bir çırpıda.
Karşındakine vereceğin acının büyüklüğüne aldırmadan gidebilmeli insan.
Bir anda olmalı vedalar.
Lafı dolandırmadan,
Yalansız, hilesiz,
Yüreklice.
Pat diye...

Evet, ilk veda senden geldi hercai menekşem.
Ama yakışmadı,
Yakıştıramadın...

hayatın olası vurgunudur vedalar...

e.
2007 yaz

Hiç yorum yok: