6 Şubat 2009 Cuma

Virane bir masadayım.
Karşımda virane bir sandalye,
Boş.
Boynu bükük, sahibini bekliyor.
Nedir, kaderine de isyan etmiyor.
Uzun zaman oldu, öylesine otururuz karşılıklı.
İşin en güzel yanı ne bir şerefesi var ne de konuşup kafa şişirmesi.
Sadece boş boş bakıyor bana veya ben öyle hissediyorum.
Kadehimi defalarca kaldırdım şerefine bana mısın demedi.
Yahu bir kere bir şey de be!
Çıkk..!
Demedi. İnat işte.
Geçmişte ne de olsa hep doluydu. Bir an bile boş kalmazdı ki. Hep meşgul verirdi bu virane sandalye.
Sonradan görme değil. Hazımlı yani.
Saatler süren, mezesi bol, içkisi sonsuz masa muhabbetleri bitmek bilmezdi ki.
Şahittir, kahkahalara, hüzne ve tartışmalara. Hatta bolca sarhoşluk zevzekliklerine.
Bazı zamanlar dillere dolanan kâh akordu bozuk kâh sağlam şarkıları da hatırlar.
Viraneliği aldatmasın, çok akıllıdır.
Hiçbir şeyi unutmaz.
...
O günlerin birindeydi...
Meyhanem dediği mekanındaydım Ustanın.
Usta?
Can, kardeş, ağabey... Gerçek dost.
Karşılıklı bilmem kaçıncı kadehleri kaldırıyorduk Ustayla.
Pikap kendini otomatiğe bağlamış, dönüp dolaşıp Ahmet Özhan’ın gençlik yıllarına uzanan bir LP sini çalmakta.
Öyle şarkılar ki isimlerini hatırlamıyorum bile. Sadece çıtırtıları duyuluyor plağın. Sonra şarkının içime işleyen nağmeleri.
Usta tabakasından bir sigara daha çıkardı.
Hiç sigarasına bu denli özenen ve lezzetli içene rastlamamıştım.
Yine özenle yakıyor ve derin bir nefes alıyor. Etraf bir an oksijensiz.
Açıyorum bir pencere,
Ciğerlere kıyak.
İçemedim ki şu boku. Sevemedim işte.
Ama seyretmesi çok güzelmiş.
Sonra, “Haydi şerefe” diyor tok sesiyle.
Hah! Bak rakıyı severim. Hem de su katmam. Mundar olur sonra.
Zehir alacaksan tam olsun. Sulandırmadan.
Ben de kaldırıyorum bilmem kaçıncı kadehi.
Şerefe...
Saatin kaçı olmuş acaba? Bakar gibi oluyorum;
Usta; “Hooopppp...” diyor
Sonra da ”Masada saate bakılmaz ve sorulmaz” diye ekliyor.
Utanıyorum.
Havadan sudan konuşmalar iyice derinleşiyor.
Havayla su bütünleşiyor.
Saate bakamıyorum ya. Kesin bir’ i geçmiştir.
Gerçi erken ama saat on altıdan beri masadayız.
Tuvalet antraktları hariç kıçımız virane sandalyeyle bir oldu.
Önümüzdeki günleri konuşmaya başlıyoruz Ustayla.
Yaz geliyor ya, ne yapacağız ne edeceğiz?
Kışın acısını çatır çutur misali çıkartacağız.
“Kış dertliydi” diyor Usta.
Haklı.
İşler anamızdan emdiğimiz sütü kıçımızdan çıkardı.
Usta “Sen bu yaza karışma” diyor.
Dertlerimi paylaş.
Yanımda ol, yeter.
Bendensin.
Gözüm kapalı “Tamamdır usta” demekten başka yapacak bir şey yok.
Ama zoraki değil, seve seve.
Zira dost çağırmış dertlere ortak olmaya. Çatıyı sağlam tutmaya.
Nasıl hayır denir ki?
Hay hay Usta...

Yaz geliyor.
Harika.
Temiz.
Berrak.
Bir kıyıdayız.
Her zamanki mekanda.
Her yaz olduğu gibi.
Keyifler kıvam.
Tıkırında hayat.
Gülmekse gülmek.
Çılgınlıksa çılgınlık.
Ara sıra durgunlaşmalar ama şerefenin sesiyle kaybolmalar.
Az ötede duran bir teknenin lombozundan* yansıyan güneş tam masanın ortasına düşüyor.
“Yakıştı be...” diyor Usta, daha çakırkeyfe on kala.
Hakikaten de doğru. Çok yakışıklı oldu masa. Sanki mezeler zil takıp oynamaya başladı karşımızda.
Haydi hop! hop! Hop!...

Gece ilerlemelerde.
Civar masalar toplanıyor. Bizim masa daha yeni başlıyor.
Gece bilmem kaç olmuş, biz hâlâ masadayız.
Altımızda virane sandalyeler.
Yanımıza gelen balıkçılar ve onlarla tokuşturulan kadehler.
Bir de inceden Rebetiko** çalıyor eski pikaptan.
Yanı başımızda deniz sakin. Hafiften kıyıyı yalayan dalgaların ahenkli sesi masadaki sesi bölüyor. Şimdi herkes bu sesi dinliyor.
Şşşşşş....Şşşşşşş...Şşşşşş....
İyot kokusu dalgaların bu sesini alıyor yanına, burunlarımız ve kulaklarımızla dansa başlıyor.
Dayanamıyorum. Kalkıyorum ayağa. Ustaya “gel” diyorum.
Usta şaşkın. Geliyor ama.
Kollar omuzlara gidiyor. Ağırdan kasap havasına başlıyoruz. Usta da az değilmiş hani. Hemen ayak uyduruveriyor.
Müzik iyotla dalgalardan, figürler bizden.
Bu dansın adı “Dostluk” olarak kalıyor oralarda uzun bir zaman.
...
Bir yazda böyle geçti…
Hangi yazdı?
Unuttum.
Çok oldu.
Usta nerede?
Bilmem...
Yalanmış meğer.
Anladım.
Yazık.
En güzeli senmişsin virane sandalye.
İnandım.
Ne hesap yaparsın sinsice, ne de arkadan vurursun.
En büyük Usta sensin.
Sen…
Bu yaza karışma.
Dertlerimi paylaş.
Yanımda ol, yeter.
Bendensin.
Ama gerçekten.
Ama yalansız.
Şerefe...

sağlık olsun...

Lomboz*- Gemi, tekne penceresi

Rebetiko** - Yunan halk şarkısı

e.
2005

Hiç yorum yok: